Dini İnanç
Dini inanç ile toplum psikolojisinin daha başka yönleri arasında benzerlikler bulunmakta, ki bu bence şaşırtıcı değil.
Geçenlerde bir belgeselde ilginç bir deney izledim. Bir grup üniversite öğrencisini bir odaya toplayıp, 20 dolarlık bir banknotu açık arttırmaya çıkardılar. 1 dolardan başlattılar açık arttırmayı, ve 20 dolarlık banknotu en fazla parayı verene satacaklarını ilan ettiler. Fakat bir ufak kural koydular. İkinci büyük meblağı teklif eden kişi, yani açık arttırmayı kaybeden kişi teklif ettiği miktarı ödeyecek fakat karşılığında birşey almayacak. Sadece kazanan kişi, yani en yüksek miktarı teklif eden kişi, teklif ettiği parayı verip, 20 dolarlık banknotun sahibi olacak.
Kozmolojik Kanıt
Tanrı’nın varlığına dair öne sürülen ve tasarım kanıtıyla birlikte en çok dile getirilen kanıttır.
Fakat hem ulaşacağı sonucu baştan içinde içermesiyle, hem de dayanaksız kabuller yapmasıyla diğer teist mantık yürütme biçimlerinden farksızdır.
Her şeyden önce, bana göre bu konuda dile getirilmesi gereken en önemli nokta şudur ki, bu kanıtın gerçekten birşeyleri kanıtladığı farzedilse bile, kanıtlamaya en çok yaklaştığı şey, evrenin bir sebebi olduğudur. (Gerçi bunu da kanıtlayamaz ama buna sonra değineceğim). Fakat evrenin bir sebebi olduğunu kanıtlamak, teistik bir Tanrı’nın varolduğunu kanıtlamaktan çok uzaktır.
Gönül Gözü
Bir inançlı Tanrı inancı konusunda ‘gönül’ noktasına gelmişse, bu ateizm açısından bir kazanımdır.
Normal olarak Tanrı’nın akılla bilineceği, akil ve mantığımız yoluyla bulunabileceğini söylerler çünkü.
Tanrı’nın varlığına dair inançlıların getirdiği delillerin birer birer ateistler tarafından çürütüldüğünü gören bir teistin tutunacağı son dal bu ‘kalp gözü’ ya da ‘gönül’ dedikleri şeydir.
Üst Boyutlar ve Tanrı
Üst boyutlar analojisiyle Tanrı’nın varlığını kanıtlamak, sofistike dincilerin sıkça başvurdukları ve ortalama vatandaşı ikna etmede az çok başarılı oldukları bir yöntemdir.
Üst boyutlara dayalı argümanların tüm temel noktalarını içine alan ve oldukça öğretici kabul edilebilecek “flatland” romanı, bu konuyu incelemek için ideal bir örnektir.
Edwin Abbott’un 1884 tarihli Flatland romanı, matemetik üzerine sürrealist bir hikayedir. Bu hikaye iki boyutlu bir dünyada başlar. Bu dünyada yaşayanlar, iki boyutlu geometrik cisimlerdir. Örneğin çizgi, üçgen, kare, daire, beşgen, vs. Sola, sağa, ileriye ve geriye hareket edebilmektedir bu cisimler. Fakat yukarı ve aşağı kavramları, bu dünyada tanımlı değildir.
Naturalizm ve Materyalizm
Naturalizm ve materyalizm aynı şey midir, farklı şeyler midir? Farklıysa, birbirleriyle nasıl bir ilişki içindedirler?
Naturalizm, her şeyin doğal sebepler ve kanunlar çerçevesinde açıklanabileceğini söyleyen felsefi bakış açısıdır.
Materyalizm ise maddenin varolan tek gerçek olduğunu, maddi olmayan her şeyin (zihinsel olaylar, vs) maddeye indirgenebileceğini söyler.
Günümüzde madde deyince enerji, kuvvetler, uzayın eğriliği, vs gibi bilimsel olarak ölçülebilen herşey işin içine girdiğinden, sonuçta bu naturalizmle aynı anlama geliyormuş gibi geliyor insana. Öyleyse ikisinin neden farklı isimleri var felsefede? Yoksa bunlar aynı şeye verilen iki farklı isim midir?
Materyalizm Çöktü Mü?
Felsefedeki idealizm ve materyalizm ayrımı genel bir ayrımdır. Bunlar dünyaya olan bakış açısı farklarını ifade ederler. Varlığın asıl kökeninin maddi, somut ve algısal olan mı, yoksa manevi, soyut ve algılanamaz olan mı olduğu konusundaki bakış açısı farklılığıdır bu ayrımın kökeni. Evrenin nasıl ortaya çıktığı veya çıkıp çıkmadığı veya sonsuzdan beri var olup olmadığı gibi konular bu ayrımla ilgili olmalarına rağmen, köken olarak bu materyalizm ya da idealizm akımlarının zorunlu parçası olan konular değillerdir.
Tanrı Bir Açıklama Mıdır?
Bu yazıyı yazmaya beni iten temel sebep forumda sık sık karşılaştığımız “Peki Tanrı yoksa evren nasıl meydana geldi?”, ya da “Canlılık nasıl meydana geldi?”, ya da “Bu kompleksliğin altında bir bilinç olmalı, yoksa açıklanamaz”, vs. tarzı itirazlar.
Bu tür sorular, inançlı zihindeki en temel bazı şartlanmaları su yüzüne çıkarıyor. Yanlış düşünmenin ve hatalı sonuç çıkarmanın en temel yollarından biri sorgulanmamış veya hatalı kabullerde bulunmak ve soru sormaya yanlış yerden başlamaktır. Ya da soru sormayı yanlış yerde bitirmektir.
Varolduğuna İnanmamak ve Varolmadığına İnanmak
Ateizm “Tanrı’nın varolmadığına inanmak” değil, “Tanrı’nın var olduğuna inanmamaktır” dememiz sıkça kafa karıştırıyor. Sadece teistler değil, bazı agnostik ve ateistler de buradaki mantığı çözemiyorlar.
Kısaca olay şu:
Negatif ateizm ve pozitif ateizm ayrımını biliyorsunuz. Pozitif ateizm Tanrı’nın varolmadığını net bir şekilde söyler. Negatif ateizm ise Tanrı’nın var olduğu iddiasının reddedilebileceğini söyler.
Tanrı’nın Varlığı
Bu yazida, Tanri’nin varligina dair teistler tarafindan getirilen cesitli argumanlara deginecegiz.
Tanri’nin varligina dair sunulan belli basli argumanlar sunlardir:
1) Kozmolojik arguman: Bu argumana gore, Tanri bastan varolmalidir ki, evreni baslatan bir ilk sebep olabilsin.
2) Ontolojik arguman (varlik argumani): Bu aslinda bir argumanlar grubunun genel adidir. Burada genellikle kendisinden daha buyugu tahayyul edilemeyecek kavramlar konu edilir ve Tanri “en buyuk”, “en yuce”, “en yetkin”, ya da “varolmamasi mumkun olmayacak”, vs. bir kavram olarak tanimlanir. Bu tanimlardan mantiksal cikarsama yapilarak Tanri’nin varoldugu iddia edilir. “Varlik” kavraminin kendisinin Tanri’nin varliginin bir delili oldugu soylenir ve Tanri genellikle “Varolmamasi mumkun olmayan” bir varlik olarak tanimlanmaya calisilir.
İspat Nedir?
Tanrı’nın varlığı veya yokluğu ispat edilebilir mi, edilemez mi diye tartışırken bir önemli ayrıntının Tanrı’nın tanımı olduğunu biliyoruz. Bazı Tanrı tanımlarının ne varlığı, ne yokluğu ispat edilebilirken, biz ateistler genellikle bazı Tanrı tanımlarının yokluğunu ispat edebildiğimizi düşünüyoruz. Fakat bu çabamızı şüpheyle karşılayan ve itiraz eden bazı teist ve agnostik arkadaşlar var.