Neden Birşeyler Var? Varlık Neden Var?
Felsefede çok sorulmuş ve üzerinde çok düşünülmüş bir soru bu. Martin Heidegger’e göre bu felsefenin en temel problemidir.
Hiçbirşeyin olmadığı bir durum hayal edilebilir mi? Dikkat ederseniz, bu tür bir sonuç çıkarabilmek için kullanmak durumunda kalacağınız herhangi bir gözlem bile bu durumunun geçersizliğini gösterecektir, çünkü ister istemez ‘hiçbirşeyin olmaması’ tespitini yapan bir gözlemci gerekecektir. Yani hiçbirşeyin olmaması durumunda bile bunu diyen bir gözlemci, yani birşeyler vardır. Hiçbirşeyin varolmaması durumu hayal dahi edilemez.
Hiçbirşeyin olmaması durumunu en basit, en doğal durum olarak görmek istemiştir pek çok filozof, bu yüzden neden birşeyler olması gerektiği üzerinde kafa yormuşlardır. Halbuki, ilk anda doğal gelen bu bakış açısının tam tersini iddia eden fikirler de vardır.
Örneğin, bir loto çekilişini düşünün. 6 milyon bilet olsun ortada. Bu biletlerden herhangi birinin kazanma olasılığı bir diğerine denktir. Fakat eğer boş dünya bu biletlerden sadece biriyse, diğer dünyaların tümü dolu dünyalar olmalıdır bu bakış açısına göre ve boş dünya olasılığı dramatik bir biçimde azalmaktadır. Peter van Inwagen’in (1996) önerdiği bu istatistiksel bakış açısı, durumu tam tersine çevirmekte ve asıl birşeylerin varolduğu dünya fikrini diğer duruma göre çok daha olası görmemiz gerektiğini ileri sürmektedir.
Eski dönemlere bakarsak, örneğin rasyonalist filozof Leibniz, bu soru üzerine düşünürken, kendileri gerçekte varolmayan sanal varlıklar tanımlamış ve bu mümkün şeylerin gerçek şeyler haline gelebilmek için rekabet halinde olduklarını hayal etmiştir. Birşey, varolabilmek için başka şeylerle ne kadar rekabet etmek zorundaysa, kendisinin gerçek haline gelmesini engelleyecek başka bir şey tarafından engellenmesi de o kadar büyük olasılık olacaktır. Fakat bu bakış açısı, Leibniz’in kendisinin de gördüğü gibi, hiçbirşeyin varolmadığı veya varolmaması gerektiği fikrine götürür bizi. Bu yüzden Leibniz sormuştur, neden birşeyler var öyleyse diye. (Birşeylerin neden varolduğu konusunda kendi açıklaması muhtemelen Tanrı olacaktır bu konuda tabi).
Felsefedeki materyalizm ve idealizm ayrımına aşina olanların göreceği gibi, Leibniz’inki idealist bir bakış açısıdır. Ve aslında bu tür bir bakış açısının yaratacağı düşünsel tuzağı çok güzel ortaya koymaktadır. Bazı filozoflar ‘neden birşeyler var’ sorusunun cevapsız olacağını düşünmektedir, çünkü birşeyin varlığını, varlıksal referanslar kullanmadan çıkarsamak gerekmektedir bu soruyu istenilen şekilde cevaplayabilmek için.
David Hume, herşeyi toplu olarak belki açıklayamasak da, tek tek şeyleri açıklayabileceğimizi söyleyerek bu soruyu cevaplamanın imkansızlığına teselli olacak bir tespitte bulunmuştur. Bir empirist (ve materyalist) olan Hume, herhangi birşeyin varlığının sadece zihinsel muhakeme ile bulunamayacağını ortaya koymuştur. Rasyolanist filozoflar (ki idealisttirler) bu konuda cok daha iyimser olmuşlar ve pek çoğu örneğin Tanrı’nın varlığı için a priori kanıtlar önermeye çalışmışlardır. (Bu tür bir çabanın boşa kürek çekmek olacağı, çünkü sırf zihinde yapılan muhakemelerle Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışmanın, kedinin kendi kuyruğunu kovalamasına benzer bir şekilde, başladığı yere dönen ve baslangıçta içerdiği gizli kabulleri dönüp dolaşıp kanıt diye sunan döngüsel bir düşünce biçimi olacağı bugün çok daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu tür bir varlık ile ilgili yargıya varabilmek için dıştan gelen veri kullanmak gerekmektedir).
Yokluktan çıkarak varlığı açıklamak, varlıksal öğelere referansta bulunmadan varlığı açıklamaya çalışmak şeklinde paradoksal bir çaba olduğundan, genellikle içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Halbuki, yokluk durumunun dogal durum olarak kabul edilmediği bir bakış açısı benimsendiğinde, yani varlıktan başlandığında, (materyalist bakış açısı), evrende olan biten sadece varlıkların dinamik bir şekilde bir şeyden başka birşeye dönüşümü olarak görülecek, mutlak yokluk durumunu hayal etmenin imkansızlığı ile boğuşmak durumunda kalınmayacaktır.
Dolayısıyla, yokluğu temel alıp, varlığı ondan türetmeye çalışmak ne şekilde yapılırsa yapılsın boş bir çabadır.
Son olarak, neden birşeyler var sorusuna bir de modern fizik açısından bir cevap verelim. Fizikçi Victor J. Stenger’e göre, hiçbirşey olmaması yerine birşeylerin olmasının sebebi, hiçbirşey durumunun, yani mutlak boşluğun ‘kararsız’ olmasıdır. Parçacık fiziğinde iki çeşit parçacık tanımlıdır, fermion’lar ve boson’lar. Şu anki evrende boson’lar fermion’ların yaklaşık milyar katıdır. Big Bang’in başlangıcında fermion ve boson’ların eşit olduğu bir vakum hayal edebiliriz diyor kendisi. Nitekim, evrenin oluştuğu vakum eğer süpersimetrik ise, bu beklenen birşeydir zaten kendisine göre. Bildiğimiz evren, bu süpersimetrik yapının kırılması ile oluşmuş olmalıdır.
Peki neden birşeyler vardır? Çünkü Stenger’e göre, birşeylerin varolması, daha doğal, daha kararlı bir durumdur ve daha olasıdır da onun için. Hatta bir hesaplamaya göre hiçbirşey durumuna göre birşey durumunun olasılığı iki kattan daha fazladır. Doğada bu durumun, yani, basit durumların kararsız oldukları için daha karmaşık durumlara dönüşme eğiliminin pek çok başka yerde de gözlendiğinden söz etmektedir Stenger. Örneğin kar taneleri örneğini vermektedir. Bildiğimiz kar kristalleri, kolay bozulan şeylerdir elbette ama bu daha çok bu kristallere evrenin geneline göre çok daha yüksek olan sıcaklıklarda tanık olduğumuz içindir. Ortam sıcaklığının buzun erime sıcaklığının çok daha altında olduğu durumlarda kar kristalleri bozulmadan kalacaklar ve yapılarını bozmak için enerji gerekecektir.
Stenger’e göre bu örnek, pek çok basit sistemin kararsız olduğuna, ömürlerinin sınırlı olduğuna ve daha düşük enerjili kompleks yapılara doğru kendiliğinden faz dönüşümüne yatkın olduklarına dair bir örnektir.
Evrenin kökeni ve Big Bang’in sebebine ait popüler teorilerden biri, Stenger’e göre, vakumun kendiliğinden daha düşük enerjili ve daha kompleks bir duruma faz dönüşümü gerçekleştirmesidir. Bu fizikte ‘sponteneous phase transition’ (kendiliğinden faz dönüşümü) denen ve bilinen bir kavramdır.
Yani Stenger’e göre, hiçbirşey olmamasından ziyade birşeyler vardır, çünkü birşeylerin olma durumu daha kararlı, daha olası ve daha doğal bir durumdur. Hiçbirşeyin olmaması durumu ise her an simetri kırılımı yoluyla faz dönüşümüne açık, daha kararsız bir durumdur.
Bir Cevap Yazın