İnançsızlığın Faydaları
Skeptic dergisinin web sitesinde sorulan “Sizce skeptik (kuşkucu) olmanın (ya da inançsız, ateist, agnostik, vs) faydaları nelerdir?” sorusuna okurlar tarafından verilen cevaplardan seçmeler:
“Tanrı’ya inanmamanın ne faydası vardır? Hiçbirşey. Ben birşeylere doğru olduklarına ikna olduğum için inanırım, inanmak beni mutlu ettiği için değil. Eğer mutlu olmak için inansaydım, belki Tanrı’ya inanırdım.”
“Dinin antropolojisi konusunda bir öğretmen ve öğrenci olarak pascal’s wager * türündeki argümanları her zaman şaşırtıcı bulmuşumdur. Eğer bu wager konusunda ciddilerse, o zaman bunu dünya dinlerinin tümüne uygulamaları gerekir. Bu ise onları dinler konusundaki tüm bu çeşitliliğini göz önüne alıp, bu çeşitliliği araştırıp öğrenmeye götürecektir. Bu durumda ise kısa zamanda kendi dinlerindeki pek çok özelliğin başka dinlerde de varolduğunu ve kendi dinlerinin eşsiz ve benzersiz olmadığını farkedeceklerdir. İşin aslı, böyle bir çalışma, eğer yeteri kadar derinlikte yapılırsa, tek bir dine adayacak kadar zaman bile bırakmayacaktır kendilerine.”
(* Pascal’s wager: “Ben haksızsam kaybedeceğim birşey yok, ama sen haksızsan kaybın büyük olur” argümanının adı)
“İnancımı bıraktığımdan beri, organize dinler ve kendine olan sevgi ve inanç konusunda aşırı talepkar görünen bir Tanrı fikri konusundaki kuşkularımı duyurmaktan çekinmedim. Şu anda içinde yetiştiğim hristiyan dininin bana öğrettiği Tanrısal ceza ve sonsuz korku ve acı fikirlerinden kurtulmuş olarak, özgür biçimde yaşayabilirim. Şu anda, bir gün bu dünyayı terketmeye hazırım ve bu konuda bilinmeyenlerden kaynaklanan bir korkum yok artık. Şu anda sadece kendi vicdanımın sesini dinliyorum ve hala insanın başkalarına yardım etmesi gerektiğini düşünüyorum. Fakat bunun için gerekçem ilahi emirler değil, hayatta en değerli bulduğum şey olan ‘kendime saygı’dır.”
“Güzel soru, fakat tersi olan ‘İnanmanın ne faydası var?’ sorusu kadar anlamsız. Evet, Tanrı’ya inanmada faydalar bulabilirsiniz. Teselli gibi, ya da pascal’s wager gibi. Fakat gayet doğru olarak pek çok filizof ve teolog bunların hiçbirinin bir inanca temel teşkil edemeyeceğini tespit etmişlerdir. Bir şeye ya inanırsınız, ya inanmazsınız. Ben inançsızlığımda bir kişisel çıkar ya da fayda aramıyorum. Ben aslında Douglas Adams’ın bakış açısına sahibim bu konuda. Tanrı diye birşeyin dünyayı açıklamada kolay yola başvuran insanların beyninden başka hiçbir yerde varolmadığına dair ikna olmuş durumdayım. ‘Peki ama tamamen anlamsız ve amaçtan yoksun olan böyle bir dünyada nasıl yaşayabiliyorsun?’ diye sorduklarında, kendi hayatlarına bir anlam verme konusundaki kendi başarısızlıklarını itiraf etmiş oluyorlar inançlılar. İnançsızlığın faydaları vardır. Dünyaya bakmak ve kendi başına karar vermek gibi. Ki bu aynı zamanda taraf tutmacılıktan vazgeçmeyi ve başkalarına karşı hoşgörülü olmayı (karşı taraftan gelebilecek hoşgörüsüzlük mevcut özgürlüğü kısıtlamadığı sürece) da öğretir.”
“Doğaüstüne inanmamanın faydaları:
1) “Tanrı yarattı”, “Bir mucizeydi”, “Tanrı’nın bizim anlayamayacağımız gerekçeleri vardır”, vs ile tatmin olmayacağınız için devamlı doğrunun ve gerçeğin arayışı içindesinizdir.
2) Herşeyin doğal süreçlerle açıklanabileceğini ve bir mucizeyle doğal bir olay arasındaki tek farkın birinin henüz açıklanamamış olması olduğunu bilirsiniz.
3) Çocuklarınıza özgür düşünmek ve bilginin sınırlarını zorlamak haricinde hiçbir dogma öğretmek zorunda kalmazsınız.
4) Eğer gelecekte, teknolojik olarak daha ileri bir uygarlık ritüellerimiz ve mitolojimiz hakkında bilgi edinip, Buddha, İsa, Muhammed, vs. ‘nin geri dönüşü türünde bir şov ortaya koyarak bizi köleleştirmeye kalkacak olursa, bu inançsızlara işlemez.
5) İnanç sisteminizle çelişmediği için bilimi anlamanız daha kolay olacaktır.
6) Ahlaki değerleriniz bir ödül ve ceza sistemine dayalı değildir ve sizin için ahlaksal konuların kompleksliği kuralların kendilerine Tanrı tarafından sunulduğuna inananlara göre daha açıktır.
7) Başınıza gelen kötü şeyler için şeytanı suçlamaz ve başınıza gelen iyi şeyler için de Tanrı’ya teşekkür etmezsiniz. Kontrolünüz dışındaki olayların istatistiksel doğasını anlar, başınıza gelen kötü şeyin sebebi kendi hatanız ise bunun sorumluluğunu üstlenir ve başınıza gelen iyi şeyler iyi bir kararınızın ürünü ise kendinize, ve bu konuda size yardımcı olanlara (anne, baba, öğretmen, vs) teşekkür edersiniz.
8) Ölünden sonra hayat olduğuna inanmadığınız için hayatı doyasıya yaşarsınız. Bu dünyayı daha iyi bir hale getirmek için geçerli sebepleriniz vardır. Ölümden sonra ne olduğunu kimsenin bilmediğini ve bu yüzden ölümü ölen kişi için iyi ya da kötü birşey olarak göremeyeceğimizi bilirsiniz.
9) Tıptaki gelişmeler veya ömür uzatacak herhangi birşeyle ilgili ahlaki tereddütünüz olmaz.
10) Kişisel tecrübemden biliyorum ki, ben başka inançlara sahip kişilerle daha kolay arkadaşlık kurabiliyorum (kendi inanç çevresine bağlı kalanlara kıyasla). Ayrıca insanlar sizin çevrenizde zihinlerinden geçeni daha özgür bir biçimde ortaya koyabiliyorlar.”
“Doğruya, bizi nereye götürürse götürsün bağlı kalmak, entellektüel açıdan dürüst birinin seçebileceği tek yol değil midir? Skeptik olarak yaşamanın doğal bir faydasıdır bu. Ben aldatılmaya karşı çok daha bağışıklıyım, çünkü kanıtı görmek istiyorum. Skeptik bilir ki insan hayatı insansal değerlerimiz ve amaçlarımız sebebiyle özeldir, sadist bir Tanrı öyle dedi diye değil. Skeptikler kendi problemlerini kendileri çözme konusunda daha başarılıdır, çünkü gökyüzünde kendileri için bu işi halledecek birinin bulunmadığını bilirler. Bilirler ki, işleri Tanrı’ya havale etmek, aslında hiçbirşey yapmamaktır. Bir skeptik olmak, kendi sorumluluğunu kendisi üstlenen olgun bir yetişkin olmaktır. Hangi bilinçli yetişkin kişi hayatlarını yönlendirmede farklı bir yol izleyebilir?”
Bir Cevap Yazın