Dini İnanç
Dini inanç ile toplum psikolojisinin daha başka yönleri arasında benzerlikler bulunmakta, ki bu bence şaşırtıcı değil.
Geçenlerde bir belgeselde ilginç bir deney izledim. Bir grup üniversite öğrencisini bir odaya toplayıp, 20 dolarlık bir banknotu açık arttırmaya çıkardılar. 1 dolardan başlattılar açık arttırmayı, ve 20 dolarlık banknotu en fazla parayı verene satacaklarını ilan ettiler. Fakat bir ufak kural koydular. İkinci büyük meblağı teklif eden kişi, yani açık arttırmayı kaybeden kişi teklif ettiği miktarı ödeyecek fakat karşılığında birşey almayacak. Sadece kazanan kişi, yani en yüksek miktarı teklif eden kişi, teklif ettiği parayı verip, 20 dolarlık banknotun sahibi olacak.
Açık arttırmanın sonucunda, 20 dolarlık banknotu odadakilerden birine 28 dolara sattılar. İkinci gelen kişi ise 26 dolar kaybetti.
20 dolarlık bir banknota, 26 ya da 28 dolar ödemeye insanı iten psikoloji nedir?
Ya da ABD’deki son emlak krizinde örneğin, pek çok kişi ev fiyatlarının fahiş bir şekilde yükseldiğini, aslında bu fiyatların gerçekçi olmadığını açıkça görmelerine rağmen ev aldılar. Pek çok kişi piyasanın gerçeği yansıtmadığını görmesine rağmen, hatta piyasaya girmek için uzun süre direnip dışarıda durmaya çalışmalarına rağmen, sonunda toplumsal baskıya dayanamayıp fahiş fiyatlara ev satın aldılar. Neden? Çünkü herkes yapıyordu. Birilerinin sadece 5 yıl önce 100 bin dolar eden evleri 200 bin dolara alıp, 6 ay sonra da 250 bin dolara sattığını gören insanlar, “Ben niye bu fırsatı kaçırayım?” diye düşünerek, fiyatların gerçekçi olmadığını bile bile bu işe kalkıştılar.
Ya da “linç” denen olayın psikolojisini düşünün. Yargılamadan ve suçluluğu kanıtlanmadan bir insanı cezalandırmanın yanlışlığını herkes bilmesine rağmen, linç olaylarına sıkça rastlanır değil mi? Öfkeli bir kalabalığın hışmına uğrayan insanlar bazen haksız yere, bazen ise suçlu olsalar bile suçlarının gerektirdiğinden çok daha acımasızca linç edilirler. Bu linç olayına karışan pek çok insanı ayrı olarak bağımsız bir şekilde sorguya çekseniz, yaptığının yanlış olduğunu itiraf edecek ve normal koşullarda ne böyle bir şeye kalkışacağını ne de başkalarına salık vereceğini açıkça ifade edecektir. Fakat linç olayının cereyanı sırasında, insanın tüm vicdan, sağduyu, üst düzey muhakeme, vs türü nitelikleri sekteye uğruyor, bir bakıma by-pass ediliyor sanki. Çevredeki topluluğa uymak, bu derece büyük bir motivasyon olabiliyor.
Bunların pek çok başka örnekleri var. ABD’de 1929’daki borsa krizi ve hemen hemen tüm benzer krizler, Hollanda’da zamanında lalelerin fiyatlarının aşırı yükselmesi ve o tür bir dönem yaşanması, hatta nazizm ve faşizm gibi ideolojilerin toplumda destek bulup güçlenebilmeleri, vs hep insanların benzeri psikolojik handikaplarının ürünü olan olaylar.
Sosyal bir varlık olan insan için, dahil olduğu toplulukta çoğunluğun yaptığı şeyleri yapmaya direnmek çok zordur. Gördüğünüz gibi bu yanlışlığı açıkça görülen olaylar için bile geçerli.
İşte insanoğlunun bu özelliği ile dinleri din yapan ve yaygınlaştıran, bu derece akla ve mantığa aykırı olmalarına rağmen toplumlarda bu derece yayılmalarına imkan veren özellik, insan psikolojisinin aynı özelliğidir.
Bu, insanların kendilerininkinden farklı dinlere ait saçma ve mantık dışı yönleri çok rahat görebilmeleri, fakat konu kendi dinlerine gelince çocuk masallarından bile daha saçma şeylere inanabilmelerinden bellidir. Hatta bu gerçek, dini inancın yukarıda bahsettiklerimize benzer türde bir toplumsal hezeyan olduğunun kanıtıdır.
Bir müslüman inançlıya, kuranda geçen bir saçmalığı incilde geçen birşeymiş gibi anlatarak bu gerçeği test edebilirsiniz.
İncilde geçtiğini düşündüğü sürece, bu saçmalıkları sizin kadar açık şekilde görecek ve sizinle birlikte bunlara gülecektir.
Ama sonra bunun aslında kurandan alınma bir ifade olduğunu kendisine söylerseniz, hatta kuranı açıp gösterirseniz, bu sefer 180 derece dönüş yapacak, ve bu ifadeyi nasıl akla ve mantığa uydurabileceğinin muhakemesini yapmaya çalışacaktır.
İnancını akıl ve mantık ekseninde savunmaya çalışanların işi zordur. Çünkü bu imkansız birşeydir. Bahane bulmaya çalıştıkça veya inançlarını rasyonalize etmeye çalıştıkça daha da batarlar.
Bu yüzden, bilinçli bir inançlının inancın asıl yönünün ne olduğunu görüp, konuyu akıl ve mantık ekseninden uzaklaştırmaya çalışması, konuyu “kalp gözü”, “iman”, vs gibi yönlere çekmesi gerekir. Çünkü, pek çok inançlı belki farkında değildir ama inancı savunmanın aslında tek yolu budur. Aslında bu bile zayıf bir savunudur, ama bundan da başka yolu yoktur.
Dini inançtaki mantıksızlıklar ve saçmalıklar saymakla bitmez. Bu forumun arşivleri, dinlerdeki saçmalıkların bulunup su yüzüne çıkarılmasının örnekleri ile doludur. Ateizm bu şekliyle insanoğlunun sağduyusuna ve üst beyin işlevlerine hitap eder. Fakat din malesef insanoğlunun bu yönünden güç alan bir olay değildir. Bu yüzden de bu yolla kendisi ile başa çıkılamamaktadır.
Bu yüzden ateizmin, dini din yapan insan psikolojisinin bahsettiğimiz yönlerini kullanmadıkça ve benzer bir toplumsal hezeyan halini almadıkça, dinlerle toplumsal açıdan aynı eksende mücadele etmesi mümkün değildir. Sayı olarak, destek olarak, vs her zaman daha zayıf kalmaya mahkumdur. Ama entellektüel alanda, ateizm her zaman ezici bir şekilde güçlü olacaktır.
İşte bazı yeni ateistlerin bir türlü anlayamadığı ve anlam veremediği olayın açıklaması budur. Bilirsiniz, hatta bu forumda şu anda yazan ve okuyan pek çok genç arkadaşın da kafasında aynı soruların olduğuna eminim, dinlerin saçmalığını görmeye başlayan arkadaşlar hemen sormaya başlar, peki neden bu kadar çok kişi bu saçmalıklara inanıyor diye.
Dinlerin bu derece de saçma ve mantıksız olacağına inanmak istemezler pek çok genç arkadaş. İnsanların bu derece kör olabileceklerine, kendilerini bu kadar kolay kandırabileceklerine inanmak istemezler.
Ama işte insanoğlu aslında bu kadar irrasyoneldir bu konularda.
Bir Cevap Yazın