Pozitif Ateizm
Bu sitede şimdiye kadar genellikle negatif ateizmi tanıttık ve onu savunduk.
Yani Tanrı’nın varolduğunu düşünmek icin yeterli sebep olmadığı gerekçesiyle Tanrı iddiasının reddedilmesi gerektiğini söyledik. Özellikle benim yaptığım Tanrı tartışmalarında takındığım tavır en azından tartışmaların başında genellikle negatif ateizm olmuştur. Duruma göre, bazen, eğer yeterli sebep ortaya çıkarsa “böyle bir Tanrı varolamaz” iddiasında da bulunduk. Ve bunu ben yaptığım zaman genellikle Tanrı kavramının yarattığı maktıksal paradokslara dayanarak yaptım.
Bunun haricinde, kutsal kitaplardan çıkan Tanrı fikrinin çocuksu, ilkel ve çeliskili doğası gündeme geldiğinde de zaman zaman böyle bir Tanrı’nın varolamayacağını söyledik.
Fakat bu durumlar haricinde genellikle pozitif ateist söylemlerde bulunmadık çoğu kez, genel bir Tanrı kavramının varolmadığını iddia eden bir tavır takınmadığımız gibi, özel ve tanımlanmış Tanrılar için bile çoğu kez negatif ateist söylem ile yetindik.
Belki bundan dolayı, belki başka sebeplerden dolayı, site ve forumumuza katılan ateist kesimde bile pozitif ateizmin yeterince tanınmadığı ve anlaşılmadığına tanık oldum uzun süredir. Agnostikler ve teistler kadar, siteye katılan pek çok ateist bile pozitif ateizmi de bir tür iman gibi algıladı, kanıtsız kabullere dayalı bir tutum olarak gördü. Bu yüzden pozitif ateizmi tanıtan ve argümanlarını ortaya koyan böyle bir yazı dizişi hazırlamaya karar verdim.
Bu yazıda, pozitif ateizmin de negatif ateizm kadar tutarlı, zannedildiği gibi kanıtsız kabullere dayanmayan, bir ‘iman’ kabul edilemeyecek, geçerli bir bakış açısı olduğunu ortaya koymayı umuyorum.
Öncelikle tanımından başlamamız gerek tabi. Forumumuza katılan çoğu kişinin bileceği gibi, negatif ateizm (zayıf ateizm) sadece Tanrı’nın varlığını reddetmekle yetinir. Tanrı’nın varolmadığı veya varolamayacağına dair bir iddia ileri sürmez. Sadece Tanrı’ya inanmak için ortada bir sebep olmadığı gerekçesiyle, bu durumlarda takınılacak temel ve varsayılan durum ‘red’ olduğundan, Tanrı’nın varlığını reddeder.
Pozitif ateizm (güçlü ateizm) ise sadece Tanrı’nın varlığını reddetmekle kalmaz, böyle bir Tanrı’nın varolamayacağına dair pozitif bir iddiada da bulunur. Pozitif ateizmin bunu hangi durumlarda ve neye dayanarak yaptığına bu yazıda değineceğiz ve belli başlı pozitif ateist argumanları sunacağız.
Öncelikle, pozitif ateizm tartışmasından önce gerekli altyapıyı oluşturabilmek için bu konuda az bilinen ya da anlaşılmayan birkaç noktaya açıklık getirmeyi deneyeceğim. Bunu soru-cevap şeklinde yapmaya çalışacağım.
-Pozitif ateizm akla gelebilecek her türlü Tanrı fikrini mi reddeder?
Kısa cevap ‘hayır’. Uzun cevap ise aşağıda.
Burada anlaşılması gereken, üzerinde tartışılan Tanrı kavramının tanımıdır. Pozitif ateist genellikle tartıştığı Tanrı tanımına önem verir. Alışılmışın dışında, sırf varolmadığı gösterilemesin diye geliştirilmeye çalışılmış, felsefi muhakemelerden çıkan Tanrı tanımları ile ilgilenmez genellikle pozitif ateist. Eğer tartışacağı Tanrı tanımını duyup, bu Tanrı tanımını kabul ederse, fakat bu Tanrı varolmadığı gösterilemeyecek bir Tanrı ise, ateistten genellikle negatif ateist tavır takınması beklenir. Aksi takdirde tutarsız bir pozisyona düşecektir. Fakat, pozitif ateizmi tutarlı yapan, pozitif ateistin tartışacağı Tanrı tanımlarında seçicilik göstermesidir. Teizmin Tanrı’sını, ya da teizmin Tanrı’sına yakın bir Tanrı’yı tartışmayı kabul edecektir pozitif ateist. Başka türlü bir Tanrı tanımını “Bu tanımladığın şey bildiğimiz Tanrı değildir” diye reddedecektir. Bunda da haklı olacaktır, çünkü canı isteyen herkes, canı istediği bir kavram üretir, adına da ‘Tanrı’ derse, ortaya yüzlerce Tanrı tanımı çıkar ve bunların çoğunun bilinen teist Tanrı ile bir ilgisi kalmaz. Sonuçta pozitif ateist, teizmi eleştirmektedir, teizm maskesi takmış alakasız bir felsefi fikri değil.
Bir örnek verirsek, demek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır. Eğer tartışılan Tanrı, evrene sebep olmuş, her şeye kadir, her şeyi bilen, ezeli ve ebedi bir kavramsa, fakat bu Tanrı için başka bir nitelik öne sürülmemişse, yani kutsal kitaplarda geçen ifadelerle muhattap olmak istenmiyorsa, böyle bir Tanrı’yı pozitif ateist teizmin Tanrı’sına yeterince yakın oldugu için kabul edecek ve tartışacaktır genellikle.
Fakat eğer teist, somut, doğanın parçası olan (doğaüstü olmayan), evrene sebep olmuş, bilinçli ya da bilinçsiz, sonsuz güclü olmayan ve ezeli ve ebedi olmayan bir kavram getirmişse bir Tanrı tanımı olarak, pozitif ateist böyle bir tanımı bilinen teist Tanrı’ya uymadığı gerekçesiyle tartışmayı reddedebilir.
Bu konu o kadar ciddi bir problem değildir Tanrı tartışmalarında, çünkü zaten teist %90′dan bile yüksek ihtimalle, teizmin Tanrı’sına yeterince yakın bir Tanrı tanımı ile çıkacaktır ateistin karşısına. (Tabi teistin Tanrı’sını tanımlayabildiğini farzederek konuşuyoruz burada).
-Kesinlik imkansızdır, pozitif ateizm nasıl kesin bir yargıda bulunabilir?
Bunun anlaşılması için, bir iddia ile o iddiaya bağlanan güven düzeyi arasında bir ayrım yapmamız gerek. Çok sayıda degişik konuda iddialar öne sürebiliriz, fakat iddianın kendisi, bu iddia hakkında ne derece emin olduğumuza dair birşey söylemez.
Bunu anlamak için bir örnek verelim. İmanı konusunda krize girmiş bir müslümanı düşünün. Bu müslüman hala %100 ihtimalle bir Tanrı’nın varolduğunu söyleyecektir, fakat bu pozisyona ait duyduğu güven eskiye göre azalmış olacaktır. İddiası değişmedi, fakat bu iddianın doğruluğuna karşı duyduğu güven değişti.
Bilim de çok sayıda evrensel yargıda bulunur. Örnegin Newton’un çekim yasası evrenseldir. İki kütle arasındaki çekim kuvveti kütlelerin miktarı ile doğru orantılı, aralarındakı mesafe ile ters orantılıdır. Bu denklem tüm uzay zamana her zaman uygulanabilir. Fakat bilim, teorilerinin yanlışlığının kanıtlanmasına ya da teorilerinin geliştirilip değiştirilmesine açık bir alandır. Örneğin Newton’un çekim yasasının eksik olduğu Einstein tarafından gösterilmiştir. Yani Newton’un çekim yasasının, evrensel olmasına rağmen %100 güven sağlayan bir yasa olmadığını gösterdi. Bilimde ya da rasyonel düşüncede hiçbir şey %100 kesinlikle bilinemez.
Benzer şekilde “Tanrı yoktur” önermesi evrensel bir önermedir, fakat kesinlik iddiasında değildir. Bu iddia kendisini bir bilgi olarak kanıtlamamızı talep eder, bilgi alanının herhangi başka bir iddiasi gibi.
-Hiçbir şey kanıtlanamaz. Tanrı’nın varolmadığını nasıl kanıtlayabilirsiniz?
Kanıtlama kelimesini nasıl tanımlarsınız? Sözlüğe göre kanıtlama, bir iddianin doğruluğunun bir delil ya da argüman ile ortaya konmasıdır. Bu standarda göre, pek çok bilimsel ve teknik iddia ‘kanıtlanmış’ durumdadır. “Tanrı yoktur” da bunlardan biri olacaktır.
Fakat eğer ‘kanıt’ sözcüğü ile birşeyin doğruluğunu %100 kesinlikle göstermek kastediliyorsa, o zaman imkansız birşey istenmektedir. Bunu hiçkimse yapamaz. Teist veya herhangi biri, herhangi bir iddiayi %100 kesinlikle kanıtlayamaz. Fakat bu, birşey bilmediğimiz anlamına gelmez. Hala rasyonel bir kanıtlamadan bahsedilebilir.
Eğer her şeyden şüphe etmeyi kafanıza koyarsanız, mantığınızdan da şüphe edersiniz, o durumda ise herhangi bir kanıtın dayandırılacağı en temel zihinsel dayanağınızdan olursunuz. O durumda kanıt diye birşey kalmadığı gibi, ortada herhangi bir zihinsel aktivite dahi kalmaz.
Fakat bu tür bir pozisyon, uç bir pozisyondur ve çoğu rasyonel kişi, bu kadar ileri gitmeyecek ve kesinliği mantıksal kanıtlamadan daha az olan bilimsel ve tumevarımsal kanıtları dahi geçerli görecektir.
-Evrensel negatifler, kanıtlanması imkansız önermeler değil midir?
Genellikle evrensel negatiflerin kanıtlanamayacağı düşünülür. Pozitif ateizm hakkındaki temel eleştiri de genellikle bu konudadır. “Tanrı yoktur” gibi bir iddianın kanıtlanamayacağı, çünkü bunun bir evrensel negatif olduğu söylenir. Birşeyin olmadığını söyleyebilmek için her yere gidip, her yere bakmak gerekeceği söylenir.
Fakat, öte yandan, hiçbir çelişkinin varolamayacağını mantık yasaları gereği biliriz. Çelişik varlıkları kendi zihnimizde tanımlayabiliriz, fakat gerçekte varolmadıklarını biliriz. Örneğin, ‘Evli bir bekar’ ya da ‘üçgen şeklinde bir daire’ yoktur, varolamaz. Dolayısıyla, tanımında çelişkiler, paradokslar içeren bir varlığın gerçekte varolmadığı evrensel bir negatif olarak sunulabilir ve kanıtlanmış olur. (Tabi eger mantığınızdan da şüphe eden uç bir pozisyona çekilmeyecekseniz, ki bu konuya yukarıda değindik).
Böyle bir evrensel negatifi kanıtlamak için tek gereken şey, bahsedilen varlığın ‘anlamsız’ veya ‘çelişkili’ olduğunu ortaya koymaktır. Örnegin, Tanrı’nın varolmadığını göstermek için pozitif ateizmde kullanılan argümanlardan biri ‘Kötülük Problemi’ (Problem of Evil)’dir. Tanımlanmış Tanrı, tanımlı özellikleri sebebiyle her şeye kadir, her şeyi bilen ve sonsuz iyi olmalıdır (hristiyanlığın Tanrı’sında sonsuz iyiliğe daha fazla vurgu yapılır ve müslüman inançlılar kötülük problemiyle karşılaştıklarında islama göre hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu söyleyerek, bu argumanın islam için geçersiz olacağını iddia ederler, fakat islamın Tanrı’sı da kendisine atfedilen diğer özellikler sebebiyle, bu özelliğe de sahip olmalıdır, bu gereklilik gösterilebilir, dolayısıyla kötülük problemi islamın Tanrı’sına da uygulanabilir, bu konu için forumdaki eski ‘Kötülük Problemi’ başlığına ve o başlık altındaki tartışmalara bakınız).
Tanrı’nın bu özellikleri, dünyada kötülüğün varolması ile çelişki halindedir. Kötülüğün varolduğunu bilmek için evrendeki her şeyi bilmek zorunda değiliz. Bu durumu Tanrı’nın tanımındaki nitelikleriyle karşılaştırmak için de böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu durum pozitif ateist tavır takınmak için yeterli bir gerekçe ortaya koymaktadır, çünkü tanımlanan Tanrı’nın bildiğimiz evren ile uyumlu olmadığı gösterilmiştir.
Bir evrensel negatifi kanıtlamanın diğer bir yolu, bu negatife karşı çıkan, onunla uyumsuz bir pozitif bulmaktır. Örnegin ‘phlogiston’ adı verilen ve eskiden yanmadan sorumlu oldugu düşünülen (tüm yanıcı maddelerin içerdiği düşünülen) bir maddenin varolmadığı, yanmanın kimyasal maddelerin oksijen ile tepkimeleri sonucu meydana geldiği gösterilmek suretiyle kanıtlanmıştır.
Aslında, bilimsel yöntem sadece evrensel negatifleri kabul eder. Bilimde, birşeyi sadece yanlışlayabilirsiniz, tümüyle doğrulayamazsınız. Birşeyin doğruluğu, çok miktarda yanlışlama çabasına rağmen yanlışlanamaması ile anlaşılır. Fakat tek bir olumsuz test sonucu, test edilen prensibin terkedilmesi için yeterlidir.
Dolayısıyla, evrensel negatiflerin kanıtlanamayacağı doğru değildir. İşin ilginci, “Evrensel negatifler kanıtlanamaz” önermesi de bir evrensel negatiftir ve bunu iddia eden kişi kendi kendisiyle çelişmektedir.
Pozitif ateizmin argümanları:
1) Kavranamazlık (noncognitivism): Tanrı kavramının anlamsızlığı, absürdlüğü ve/veya kavranamazlığı üzerine kurulu bir argüman. ‘Tanrı’ sözcüğünün anlamsız olduğu ve varolup olmadığının bile tartışılmasına sıra gelmeden reddedilmesi gereken bir kavram olduğunu öne süren argüman. (Bu argüman en güçlü pozitif ateist argümandır. Bir kez anlaşıldığında, teistin normal olarak karşı çıkması çok güçtür bu argümana. Bu argümanın ayrıntısını ayrı bir yazı ile inceleyeceğiz).
2) Materyalist ‘apologetics’ (apologetics, dinsel savunma/açıklama sanatının ismidir, bu argüman, teologların teist apologetics’ine karşılık, materyalist bir ‘apologetics’ ortaya koymaktadır): Bu genellikle teistlerin “Bir Tanrı olmazsa, dünyanın, hayatın anlamı kalmaz” iddialarına karşılık olarak ortaya konan, “Asıl bir Tanrı varsa dünyanın, hayatın anlamı kalmaz” sonucuna ulaşmaya çalışan bir felsefi muhakemedir. İnsanın zihinsel muhakemesinin gerekli özellikleri ile, Tanrısal bir nedenselliğin uyuşmazlığı üzerine kuruludur. Örneğin bilinç, anlam, mantık gibi özelliklerin, Tanrı varsa anlamsız hale geleceği, çünkü Tanrı varsa bunların dahi üstünde olacağı, dolayısıyla dayandığımız ve dayanmak zorunda olduğumuz bu zihinsel yetilerin anlamsızlaşacağı ve gereksiz hale geleceği, fakat bu yetilerin bizi biz yapan ve düşünmemizi sağlayan yetiler olması sebebiyle, ya Tanrı’dan, ya bu yetilerden vazgeçmemiz gerektiği türünde bir muhakeme üzerine kuruludur bu argüman.
3) Doğru seçim argümanı (Argument from Correct Choice): Tanrı eğer varsa, evrende varolan herşey ona bağlı olmak zorunda olduğundan, evrensel mutlaklar ve prensipler mümkün olmayacaktır, herhangi bir seçim doğru seçeneğin varolduğu prensibi altında yapılmaktadır, fakat Tanrı varsa, teistin doğru prensibi seçtiğinden emin olması mümkün değildir, vs türünde bir argümandır.
4) Transendent (’aşkın’) oluşun absürdlüğü ve bunun ‘kişi’ olma kavramı üzerine etkileri: Uzay ve zamanın ayrılamazlığı ve bunun uzantısı olarak Tanrı’nın bir ‘kişi’ olmasının imkansızlığı üzerine kurulu bir argümandır.
5) Ölçek argümanı (Argument from Scale): Teist dünya görüşüne göre evrenin insan için yaratıldığı, dolayısıyla insan ölçeğinde yaratılmış olması gerekirken, insanın bu evrende önemsiz bir ayrıntı olması, vs üzerine kurulu bir argümandır.
6) Occam’ın usturası (Occam’s razor): Tanrı kavramının açıklamaya birşey katmayan fazlalık bir faktör olduğu ve bilimin tutumluluk ilkesi gereği terkedilmesi gerektiği üzerine kurulu bir argüman. (Bu daha çok negatif ateizmin argümanı olarak ortaya konmasına ragmen, pozitif ateistler de kullanır).
7) Kötülük problemi: Dünyada kötülüğün varolmasının, mutlak ve sonsuz güçlü bir Tanrı fikriyle bağdaşmadığı üzerine kurulu bir argüman. Daha önce forumumuzda bu konuyu ‘Kötülük Problemi’ başlığında incelemiştik. Burada bu konuya tekrar ayrıntılı bir şekilde değinmeyeceğiz.
8) İnançsızlık argümanı (Argument from non-belief): İnançsızlığın mümkün olmasının teist Tanrı fikriyle çelişkili olduğu ve özgür irade kavramının bu problemi çözmeye yetmeyeceği üzerine kurulu bir argüman.
9) Big Bang kozmolojisine dayalı argüman: Big Bang tekillik anıdır ve tekillikten öngürülebilecek birşey çıkmayacağı bilinen bir gerçektir. Tanrı’nın bu evreni içinde insanın varolmasını sağlayacak bir şekilde bilinçli olarak yaratmış olması gerekir, dolayısıyla tekillik gibi sonucu belirsiz bir mekanizma bu maksat için kullanılamaz. Tekillikten insanı barındıran bir evrenin çıkması garanti olmadığından, bu durum evrenin sebebinin bilinçsiz bir mekanizma olması gerektiğini gösterir diyen bir argümandır.
10) Termodinamiğin 2. yasasından argüman: Evrende entropi artar, düşük entropinin ortaya çıkması ancak önceki durumun daha düşük entropili olması, veya yüksek entropi ortamında oluşan istatistiksel düşük entropi bölgeleri ile açıklanabilir. Dolayısıyla, evrenin ortaya çıkmasından önceki durum ya daha düşük entropili bir durum olmalıdır, ya da evren daha yüksek entropili bir durumun istatistiksel düşük entropili kısımlarından biridir. Tanrı düzenlidir, yani düşük entropilidir. Evrenin big bang anındaki entropiden daha düşük entropi ile açıklanması (yani Tanrı ile) sonsuza dek geri giden daha düşük entropili durumlar gerektireceğinden, geçerli bir açıklama değildir. Dolayısıyla evren yüksek entropili bir ortamın istatistiksel bir düşük entropili durumu olmalıdır, bu ise evrenin düzenden (Tanrı) değil kaostan (yüksek entropi) gelmesi gerektiğini gösterir şeklindeki bir akıl yürütme üzerine kurulu bir argumandır.
11) Kuantum fiziğinden argüman: Kuantum fiziğinde, parçacıkların özelliklerinin, tüm olası durumların superpozisyonu halinde bulunduğu düşünülür. Gözlem bu süperpozisyon durumunu çökertmektedir. Dolayısıyla, her şeyi ve her yeri gören bir Tanrı varolsaydı, hiçbir şey onun gözünden kaçmayacağından, kuantum superpozisyonlarının çökmesi gerekirdi diyen bir argüman.
12) Evrim teorisinden argüman: Evrim sürecinin, zekaya yol açan, bildiğimiz tek süreç olmasından yola çıkan bir argüman.
Yukarıdaki liste sadece fikir vermesi icin hazırlanmıştır. Bu başlık altında, yukarıda bahsettiğimiz bazı argümanları ayrı birer yazı ile daha ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.
Bu argümanların bir kısmı Tanrı’nın varolmadığını, akıl ve mantığımıza dayanabildiğimiz düzeyde kesin olarak kanıtlamakta, bir kısmı ise olasılıksal kanıt ortaya koymaktadır (yani Tanrı’nın varolmamasının varolmasına göre daha olası olduğu, Tanrı’nın varolmaması durumunun daha iyi bir açıklama olduğu, vs türünde bir kanıt). Bu listedeki argümanların bir kısmı belli öncüllerden çıkan mantıksal kanıtlamalar, bir kısmı ise bilimsel ve/veya tumevarımsal kanıtlardır. Fakat ilk kanıt (kavranamazlık, ya da noncognitivism), herhangi bir öncülden değil, Tanrı’nın tanımından çıkan aksiyomatik bir mantıksal kanıttır ve teistin bunu karşılaması için kendi mantığını reddetmekten başka çaresi yoktur.
Kavranamazlık (noncognitivism) Argümanı
Tanrı fikrinin ve buna bağlı olarak dinsel düşüncenin anlamlılığını sorgulamak başından beri önemli bir tartışma konusu olmuştur. Burada söz konusu argümanı şu şekilde formüle edeceğiz:
1) Varolan şeylere ait bizi ilgilendiren 3 çeşit özellik bulunmaktadır. Bunlar:
A. Ana özellikler
B. İkincil özellikler
C. İlişkisel özellikler
2) Yukarıdaki maddede yer alan B ve C anlamlı olabilmek için varolan şeyin A’sına (temel özellikleri) bağlanabilmelidir.
3) Tanrı kavramı için pozitif olarak tanımlanmış bir ‘A’ (temel özellikler) mevcut değildir.
4) Bu yüzden Tanrı kavramı ne A, ne B, ne de C’ye sahiptir.
5) A, B ve C’nin tümünden yoksun olan bir kavram anlamsızdır.
6) Demek ki Tanrı kavramı geçersizdir.
Birisi “Güzel bir elbise” diye bir yorum yaptığında, biz ona “Elbise nedir?” diye sorarsak, kendisinden “Güzel bir dizaynı var” ya da “Rahat” gibi bir cevap duymak istemeyiz. Elbisenin ne olduğunu soruyoruz çünkü. Temel özelliklerini, elbiseyi elbise yapan şeyi soruyoruz. Bu kişi bize elbise ‘kırmızı’dır dese, ‘yazlık bir elbise’ dese ya da elbise hakkında herhangi başka birşey söylese, bunların hiçbiri hala “Elbise nedir?” sorusunun cevabi değildir. Elbise nedir sorusunun cevabı, elbisenin sözlükte veya ansiklopedide geçen ayrıntılı tanımıdır.
Elbise hakkında söylenen yukarıdaki türde şeyler, elbisenin ‘ikincil’ özellikleri (yukarıda bahsedilen ‘B’) ya da elbisenin ‘ilişkisel’ özellikleridir (yukarıda bahsedilen ‘C’). Elbisenin ne demek olduğunu bilmeden, bu özelliklerini bilmenin bir faydası yoktur. Bu özellikler bize elbiseyi tanımlamaz, elbise hakkında gerçek anlamda bize birşey söylemez.
Tanrı hakkında soru sorduğunuzda teistten aldığınız cevaplar da bu tür cevaplardır. Tanrı nedir diye sorduğunuzda söylenen şeyler:
– Her şeyi bilen
– Her şeye gücü yeten
– Ezeli ve ebedi
– Yaratıcı
– Bağışlayıcı
– Kişi (insan değilse bile bir ‘birey’dir Tanrı)
– Mükemmel
– Aşkın
– Maddesel olmayan
Bu listeye başka şeyler de eklenebilir. Fakat ne eklerseniz ekleyin, teizmin Tanrı konusunda verdiği cevaplar, Tanrı’ya ait ‘ikincil’ ya da ‘ilişkisel’ özellikler olmaya devam edecektir. Bu niteliklerin hiçbiri “Tanrı özünde nedir?” sorusunu cevaplamaz.
Bir kavram icat etsem ve adına ‘unie’ desem, sonra da ona bazı insani özellikler atfetsem, örneğin ‘bilgelik’ gibi, sonra da eklesem, desem ki ama bu bilgelik insanın bilgeliğinden farklıdır, ve de ‘unie’ doğası gereği bilinmezdir, bu durumda ‘unie’ hakkında söylediğim hiçbir şey, bizim ‘unie’yi anlayışımıza birşey katmaz.
Tanrı ‘iyi’ ya da ‘bilge’dir demek, bilinmez bir varlığın, bilinmez bazı özelliklere, bilinmez bir şekilde sahip olduğunu söylemekten farksızdır.
Bazı teologlar, Tanrı hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceğimizi iddia ederler. Örneğin, bir hristiyan teologun ifadesi:
“Tanrı hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. çünkü Tanrı hakkında birşey söylemek, Tanrıyı ’sınırlamak’ demektir. Tanrı için A özelliğine sahiptir demek, Tanrı’nın non-A (A olmayan) özelliğine sahip olmadığını söylemek olur. Dolayısıyla her türüu sınırlamayı aşan bir kavram olması gereken Tanrı için hiçbir şey söyleyemeyiz.”
Bir elma hayal edin. Ve sırayla elmadan bütün niteliklerini çıkarmaya başlayın. Rengini çıkarın, büyüklüğünü çıkarın, kütlesini çıkarın, şeklini çıkarın. Geriye ne kalır? Konu elma olunca geriye bir şey kalmaz ama konu Tanrı olunca teist için belli ki geriye “var” olması ve de “bir” olması kalıyor.
Bu düşünce tarzı aşağıdaki diyaloga benzer:
-Teist: Tanrıya inanıyorum.
-Ateist: Tanrı nedir?
-Teist: Bilmiyorum.
-Ateist: Fakat inandığın şey ne o zaman?
-Teist: Onu da bilmiyorum.
-Ateist: Öyleyse inancını inançsızlıktan ayıran faktör ne?
Dolayısıyla bu düşünce tarzının absürtlüğü açıktır. Bu yüzden de teist Tanrıyı tüm niteliklerinden soyutlamak istemez. Tanrı ile ilgili yukarıda bahsettiğimiz ikincil karakterlerin sözünün edilmesi bu sebeple ortaya çıkmaktadır. Bu yolla, Tanrı hakkında sanki kısmen birşeyler söylemiş gibi görünmek ister teist.
Halbuki yukarıda bahsettiğimiz gibi, bu söylenen şeyler, Tanrı’ya ait ikincil karakterlerdir ve Tanrı’nın ne olduğuna dair aslında birşey söylemezler.
Yani sonuçta teist, tüm çabasına rağmen Tanrı hakkında hiçbir şey söylememiş olur. Tanrı’dan bahseden herhangi bir açıklama, ne kadar çok sözcük içerirse içersin, anlamsız bir laf salatasıdır.
Söylenenler anlamsız olduğundan, Tanrı hala tanımsızdır.
Tüm bunlar ışığında, pozitif ateistin çıkardığı sonuç, Tanrı denen bir kavramın kesin olarak varolmadığı, çünkü ortada Tanrı diye bahsedilen birşeyin olmadığıdır.
Pozitif ateizmin bu argümanına yapılan itirazlardan biri, Tanrı’yı ‘anlamsız’ olarak nitelendirmenin, teizm kadar pozitif ateizmi de geçersiz kılacağıdır. Denir ki, ‘Tanrı’ sözcüğü eğer birşey ifade etmiyorsa, o zaman Tanrı’nın varlığını iddia etmek kadar, yokluğunu iddia etmek de geçersizdir.
Bu bakış açısını bazı filozoflar kabul etmekte ve ‘noncognitivism’i ateizmden ayrı bir düşünce biçimi, ya da bakış açısı olarak ele almaktadırlar.
Fakat pek çok başka filozof, ‘noncognitivism’e dayanan bir ateizmi mümkün görmektedir. Eğer ‘Tanrı’ sözcüğü birşey ifade etmiyorsa, o zaman ‘Tanrı’yı bir kavram değil, sadece bir ‘kelime’ olarak algılamak ve gerçek dünyada varolmadığını iddia etmek mümkündür demektedirler.
Kavranamazlık (noncognitivism) konusunda gelen en yaygin itiraz
Bu argümanı ilk duyan ve yeterince kavramadan cevap vermek isteyen inançlıların ilk otomatik tepkisi, argümanı “Ben Tanrı’yı kavrayamıyorum, demek ki Tanrı yoktur” şeklinde anlamak ve buna karşı çıkmaktır. Uzunca bizim mahiyetini anlayamadığımız ya da kavrayamadığımız şeylerin de varolabileceğinin tartışmasını yapar ve hatta örnekler getirirler.
Bu yüzden, bu kısmı da yazıya ekleme gereği duydum.
Bu arguman “Ben Tanri’yi kavrayamiyorum, demek ki Tanri yoktur” anlamina gelmez.
Elbette icyuzunun ne oldugunu tam kavramadan da birseylerin varolup olmadigini bilmem mumkundur gunluk hayatta.
Fakat bu tur seylerin tumunde, sozkonusu seyi algilarsiniz, varoldugunu bilirsiniz, ondan bir supheniz yoktur.
Tanri konusunda ise, kendisini hickimsenin hicbir yerde gormedigi birseyden bahsediyoruz. Ve de varoldugunu bilmiyoruz, varolup olmadigini anlamaya calisiyoruz.
Algilama yoluyla varoldugu gosterilemeyeceginden (tam tersi algilanmadigi icin yok kabul etmemiz gereken birsey oldugundan), varoldugunu iddia edenlerin neye dayanarak var dedigini anlamaya calisiyoruz.
Kendilerini dinliyoruz, diyoruz ki “Hickimsenin gormedigi, varoldugunu dusunmek icin ortada hicbir somut veri olmayan birseyin varoldugunu iddia ediyorsunuz”. Onlar da “Evet” diyorlar.
Peki diyoruz, varolup olmadigini nasil bildiginize gecmeden once, neyin varolup olmadigini tartisacagimizi bize bir soyler misiniz?
Ve daha bu soruya bile cevap alamiyoruz. Dikkat edin, olay varolup olmadigi tartismasina gelmedi.
Yani ortada anlamsiz bir kelime var, kavram haline bile gelmemis. Kelimeyi duyunca, ne anlama geldigini anlamiyoruz. Yani kelimenin “mogombo” ya da “ubli” gibi anlamsiz baska bir kelimeden bir farki yok.
Soyle bir diyaloga donusturulebilir bu konu:
T – Tanri vardir.
A- Tanri nedir?
T- Tanri yaratandir.
A- Peki ama Tanri nedir?
T- Tanri alemlerin rabbidir.
A- Iyi de, nedir o?
T- Tanri insani yaratmistir
A- Bunlari anladim, fakat bunlarin hepsi ikincil karakterler. Tanri’nin ne oldugunu bana soylemiyor, ne yaptigini soyluyor. Ben Tanri’nin tam olarak ne oldugunu merak ediyorum.
T- Ne oldugunu bilmiyoruz.
A- Peki o zaman siz yaptiklari haricinde bu varligin ne olduguna dair bir fikre sahip degilsiniz
T- Evet.
A- Yani “Bir sey evrene sebep olmustur” ve “Birsey insani yaratmistir” diyorsunuz, hakkinda baska birsey demiyorsunuz
T- Evet.
A- Peki bunun “Bilinmeyen seylerin, bizim bilmedigimiz bir sebebi vardir” demekten farki ne?
T- Farki yok
A- Peki o zaman Tanri bunun neresinde? Bilinmeyen seylerin, bizim bilmedigimiz bir sebebi oldugunu yeri gelince biz de soyluyoruz. Ama siz araya bir de ‘Tanri’ diye bir kelime sikistiriyorsunuz. Tanri denen bu kelimenin anlami nedir deyince, tanimlamiyorsunuz. O zaman o kelimeye ne gerek var? Dogrudan bu bilinmeyen seylerin sebebini bilmiyoruz desenize?
Kisacasi, nonkognitivizm argumani, Tanri’nin tanimlanmadigini, ne anlama geldiginin bile kimse tarafindan anlasilmadigini soyler. Zaten varligini gorup algiladigimiz birseyden de bahsedilmediginden, varoldugunu anlamak icin gerekli zihinsel analizleri bile yapacak bir durum ortaya cikmiyor. Cunku neyin zihinsel analizinin yapilacagi belli degil.
Buradan da, Tanri denen kelimenin bir anlam ifade etmemesi yuzunden, zihnimiz disinda herhangi birseye tekabul etmedigi ortaya cikar. Kelimeler dis dunyada birseyleri temsil ederler. Bu seyler somut varliklar olabilir, soyut kavramlar ve iliskiler olabilir. Fakat sonucta, her kelime bir cisme ya da kavrama takabul eder. Hicbir cisme ya da kavrama tekabul etmeyen bir kelimenin ise insan zihninin disinda temsil ettigi birsey yoktur. Yani, nonkognitivizm baglaminda Tanri ile ilgili olarak bunun anlami, Tanri denen kelimenin temsil ettigi birsey olmadigi, yani Tanri’nin varolmadigidir.
Not: Tabi Tanri kelimesini bir kavrama tekabul edecek sekilde tanimlayabilecegini iddia edenler icin durum farkli. Nonkognitivizm argumani onlari baglayacak bir arguman degildir. O zaman onlari dinleyip, Tanri’yi nasil tanimladiklarini, Tanri’dan ne kastettiklerini ogrenmek isteriz.
Ornegin bir makina gordunuz diyelim. Makinanin buyuklugunu, agirligini, hatta kac kolu, kac dugmesi oldugunu bilirsin. Makinanin varligindan bir suphen yoktur. Fakat makinanin ne is yaptigini ve nasil calistigini kavrayamiyor olabilirsin.
Bu konu Tanri tartismasindan ve nonkognitivizm argumanindan farkli. Tanri konusunda zaten ortada algilanan birsey yok. Varolup olmadigini anlamak icin geriye kalan tek sey, varoldugunu iddia edenlerin getirecegi zihinsel muhakemeler. Fakat bu muhakemeleri duymadan once, bu muhakemelerin muhattabi olan kavramin ne oldugunu, kabataslak olarak bilmek gerek. Yoksa ortada sadece bir X vardir. X hakkinda hicbirsey bilinmez, hakkinda hicbir ipucu yoktur. Tanimli degildir, bir kavram bile degildir. Ve de sonra bu X’in dis dunyada varolup olmadiginin tartisilmasi istenmektedir. Bu durumda once sormaz misiniz, nedir bu X diye? Bir dogal sayi midir? Bir cisim midir? Yukarida nahsettigimiz gibi bir makina midir? Arkadaslik, sevgi gibi soyut bir kavram midir? Enerji midir? Madde midir? Tinsel bir varlik midir? (Eger oyleyse, tinsel varliktan ne kastedilmektedir?)
Kisacasi, nasil calistigi hakkinda bir fikre sahip olmadigin makina icin en azindan su buyuklukte, su renkte, bilmemkac dugmesi olan birsey diyebiliyorken, ya da denklem cozerken degerini bulmak istedigin X degiskeninin en azindan bir reel sayi mi, rasyonel sayi mi, kompleks sayi mi, yoksa bir kume mi, vs oldugunu bilirken, Tanri’dan bahsedildiginde, ortadaki X degiskeninin hicbir tanimi yok. Yani bu degiskenin tekabul ettigi bir ‘fikir’, bir ‘kavram’ bile yok. Zaten algilanan birsey de degil. Ortada sadece ici bos bir kelime var. Fakat bu kelimenin dis dunyada tekabul ettigi bir gerceklik yok. Hatta kelimenin insan zihninde tekabul ettigi bir anlam bile yok.
Dolayisiyla, bu kelimenin temsil ettigi iddia edilen seyin varolmadigi soylenebilir. Nonkognitivizmin dedigi budur. Yoksa ‘kavrayamiyoruz, demek ki yoktur’ demez nonkognitivizm.
Kavranamazlık (noncognitivism) üzerine ek bilgi
Sanal ortamda bu konulari inanclilarla tartisirken, bu arguman uzerine gelen itirazlarin genel mahiyeti yukarida degindigimiz turde olmasina ragmen, biraz daha aciklayicilik acisindan, argumanin genisletilmesinde ve biraz daha aciklanmasinda yarar var.
Teistler, bu argumanla karsilastiklarinda meseleyi idrak edilemez olus ile varolus arasinda bir iliski olmamasi ve idrak edilemez olusun varolus ya da olmayisa bir kanit teskil etmedigi noktasina cekmek isterler.
Inanclilar sunu anlamalidir. Bizim inanclariyla bir sorunumuz yok. Istedikleri seye inanabilirler. Ama teistler, bu inanclarinin rasyonel oldugunu, akil ve mantiktan ciktigini, dis dunyaya bakarak ve akilda gelistirilen argumanlarla kanitlanabilir oldugunu soyluyorlar. Bizim meselemiz budur. Eger fideist bir imani savunanlardansa inancli, yani Tanri hicbir zihinsel muhakemeyle kanitlanamaz ama ben yine de inaniyorum diyorsa, o zaman o inancliyla bir derdimiz olmaz.
Ama inanclilar demez mi Tanri’nin varligi cok acik diye? Allah akilla bilinir diye. Dunya’da Allah’in varliginin izleri vardir diye. Hatta kuranda bile Allah’in varliginin insanlar tarafindan anlasilip tespit edilebilecegine dair acik iddialar var.
Bizim derdimiz bu soylemlerledir. Eger Tanri’nin varligi akil ve mantiga dayali argumanlarla gosterilebilir birseyse, o zaman delillerinizi duymak isteriz. Ama delilinizi duymadan once de neyin varligina dair delil getirdiginizi duymak isteriz. Yani Tanri’nin ne oldugunu.
Tanri idrak edilemez deyip isin icinden cikilamaz. Mesele idrak edilememesinden once, zaten daha tanimlanamamasinda cunku. Zihnimizdeki bir kavram olmayi bile basaramamis ki, bu kavrami idrak edip edemedigimizi konusalim. Noncognitivism argumani der ki, Tanri bir kavram olmayi bile basaramiyor. Daha sira idrak etmeye gelmemistir burada. Birseyin varligini tartisabilmeniz icin, neyin varligini tartistigimizi bilmemiz gerek.
Aksi takdirde, neyin varligina dair delil getirildigi bilinmeden, nasil delil getirecek? O zaman bu tartisma suna benzemez mi:
Teist: Iste bu delil, XYZ’nin varligini kanitlar.
Ateist: Peki ama XYZ ne?
Teist: XYZ bilinemez, anlasilamaz, hatta tanimlanamaz. Ne oldugunu bilmiyoruz.
Ateist: Ne oldugunu bilmediginiz birseyin varligini nasil tartisiyorsunuz?
Teist: Biz onun varligina inaniyoruz.
Ateist: Neyin varligina?
Teist: Bilmem.
Ateist: Peki bu dediginizin ‘bilmedigimiz birsey vardir’ demekten farki ne?
Teist: Farki yok
Ateist: Iyi ama o zaman XYZ bunun neresinde? Sizin dediginiz sadece sebebini bilmedigimiz seylerin, bizim bilmedigimiz bir sebebi vardir’dan ibaret birsey. Bunu yeri geldiginde biz de diyoruz. Siz sadece araya ici bos baska bir terim sikistiriyorsunuz. Biz diyoruz ‘sebebini bilmiyoruz’, siz diyorsunuz sebebi XYZ’dir. Biz ‘XYZ nedir?’ diye sorunca, siz de diyorsunuz ki ‘XYZ nedir bilmiyoruz’. O zaman XYZ’ye ne gerek var. Dogrudan bilmiyoruz desenize.
Teist: Ama XYZ’nin varligi bize cok acik.
Ateist: Iyi de hala XYZ’nin ne oldugu belli degil. XYZ deyince, benim kafamda birsey canlanmiyor.
Teist: Benim de canlanmiyor.
Ateist: Kafanda ne oldugu canlanmayan birseyin varoldugu tartisilir mi?
Teist: Tartisilir. Kafanda kavram olarak olmayabilir, ama vardir?
Ateist: Ne vardir?
Teist: Kafanda olmayan sey
Ateist: O ne?
Teist: Bilmem
Ateist: Yani ‘olmayan sey vardir’ diyorsun.
Teist: Tam oyle degil ama ona yakin. Olmayan sey degil, kafanda olmayan sey.
Ateist: Iyi de, kafamda olmayan seyin gercekte olup olmadigini nasil bilebilirim?
Teist: Biz biliyoruz.
Ateist: Nasil biliyorsunuz?
Teist: Inaniyoruz, oyle biliyoruz.
Ateist: Neye inaniyorsunuz?
Teist: Bilmem.
Boyle tartisma mi olur? Boyle kanitlama mi olur? Neyin varligi kanitlaniyor, o bile belli degil.
Yani eger teist Tanri’nin tanimlanamaz oldugunu iddia ederse, yukaridaki diyalogdaki duruma duser.
Bu duruma dusmemesinin tek yolu, Tanri’nin dogru durust bir tanimini yapmaktir. Ki eger teist Tanri’nin taniminin yapilabilecegini iddia ediyorsa, o zaman da o tanimi duymak isteriz.
Tanrı’nın Tanımlanması
Tanrı’nın ne olduğunu anlayabilmek ve Tanrı’yı tanımlayabilmek için önce çeşitli soruların cevabini vermek gerekir. Örneğin:
Tanrı doğaüstü mudur, doğanın bir parçası midir?
Fiziksel bir kısmı var midir? (Bu yukarıdaki noktayla da ilişkili).
Yoksa sadece evrenin varoluşuna sebep olan kor bir etken, bir sanal parçacık, ya da boşlukta simetri kırılımına sebep olan önemsiz bir küçük faktör mudur?
Zeki midir?
Bir “kişi”, ya da “birey” midir?
Olan bitenin ne kadar bilincindedir?
Hala var mıdır? Yoksa evrenin varlığına sebep olduktan sonra ortadan kalkmış mıdır?
Yer kaplar mı?
Yer kaplamazsa, somut dünyayla nasıl etkileşim kurar?
Tanrı anlaşılabilir, kavranabilir bir şey midir?
Ne derece anlaşılır, ne derece kavranırdır?
Sonsuz iyi ve sonsuz bağışlayıcı mıdır?
Her şeye kadir midir?
Her şeyi bilir mi?
Tanrı’nın sıfatları var mıdır? (Bir şeyin hem sıfatları, yani nitelikleri olup, hem de o şey her şeye kadir olabilir mi? Eğer olursa, peki o sıfata sahip olmamaya da kadir midir?)
Tanrı, herhangi bir sıfatına (Tanrı’nın 99 ismi olan esma-ül hüsna’da geçen tüm isimleri birer sıfatına karşılık olduğuna göre) aykırı şekilde davranabilir mi? Davranabilirse, ve davranırsa, o zaman bu sıfatı nasıl hak eder?
Hem vardır ve birdir, hem de her şeye kadir midir? (O zaman varolmamaya ve birden fazla olmaya da kadir midir?)
Her şeye kadir olmamaya da kadir midir?
Hem her şeyi bilir, hem de değiştirebilir mi? (Değiştirirse bildiği şey yanlış olmaz mı?)
Hem her şeyi bilip, hem de özgür iradeye sahip olabilir mi? (Her şey biliniyorsa, bastan bellidir. Her şeyin belli olduğu bir evrende insanin veya Tanrı’nın özgür iradesinden söz edilebilir mi?)
Tanrı mantık ilkelerinin üzerinde midir? Aynı anda hem doğru olan hem de yanlış olan bir şey yaratabilir mi örneğin? Ya da daire şeklinde bir kare?
Tanrı düşünebilir mi? (Düşünme geleceğe ve geçmişe dairdir. Tanrı geleceği ve geçmişi bildiği için düşünememelidir. Düşünmeye kalktığında kendini yalanlamış olmaz mı?).
Allah insan gibi “Efendi” (Rabb) midir?, “Kral” (Melik) midir?, “Ev”i (Kabe) var midir, “Tahtı, Sarayı” (Arş) var midir?. “Güçlü” (Aziz) midir?, “Zorba” (Cebbar) mıdır?, “Sevecen” (Vedud) mudur?, Dost, düşman kazanır mı?,vs. (Bunların hepsi kurandan).
Allah gökte midir? (Mülk 16-17).
Ayrıca Allah insan gibi görür, işitir, konuşur, yatışır, düşünür, acır, bağışlar mi? (Hepsi kurandan).
Elleri (“iki eli”) var midir? (Maide 64, Sad 75). “Yüz”ü (vech) var midir? (Bakara 115).
Arsı su üzerinde midir? (Hud 7-11)
Arşını meleklere mi taşıtır? (Zumer 75, Mumin 7)
Allah’ın cismi var mıdır? (Bazı kuran yorumcularının düşündüğü gibi).
Nerededir, nasıldır, ne zamandır vardır?
Zamanda mıdır? Dışındamıdır?
Ezeli ve ebedimidir?
Madde midir? Enerji midir?
Evrenin içinde midir? Dışında mıdır?
Her yerde midir?
Geçmişi ve geleceği bilir mi?
Allah için geçmiş ve gelecek var mı?
Allah izin vermeden bir şey olabilir mi?
Cereyan eden her olaydan Allah mı sorumludur?
Allah’ın kaderi var mı?
Allah’ın özgür iradesi var mı?
Allah her istediğini yapabilir mi?
Allah kendisini yok edebilir mi?
Ya da baştan yaratabilir mi?
Bu sorular daha da arttırılabilir. Bu kadar çok soru üzerinde düşünülünce, aslında ortada Tanrı diye anlaşılan net bir şeyin olmadığı ortaya çıkar. Çünkü Tanrı hakkında söylenen şeylerin bir kısmı birbiriyle çelişir. Hatta bazısı kendi kendisiyle çelişir.
Teizmin Tanri’sinin anlamsiz oldugunu zaten noncognitivizm’den bahsederken gosterdik. Bu yuzden aslinda boyle bir Tanri kavrami, tartisilmasina gerek kalmadan reddedilebilir. Fakat bu baslik altinda bahsedecegimiz diger argumanlar hakkinda soz soyleyebilmek icin bir Tanri tanimi ortaya cikarmamiz gerekiyor.
Ne de olsa, yazinin konusu pozitif ateizmin argumanlaridir ve bunlari tanitabilmek icin Tanri kavramini anlamli farzedip ona gore argumani sunmamiz gerekecek bazi noktalarda. Dilerseniz once mumkun olan, akla gelen cesitli tanimlari siralayalim, sonra da bunlar arasindan teizmin Tanri’sina yakin olan ve bu yazida kullanabilecegimiz birkacini secmeye calisalim.
Tanri tanimlari:
1) Dogaustu, herseyi bilen, her seye kadir, ezeli ve ebedi bir varlik.
2) Dogaustu, transendent ve bilinemez bir varlik (bu yuzden herseyi bilen, her seye kadir, ezeli ve ebedi olup olmadigi bilinemeyecek bir varlik)
3) Doganin disinda, bilinen ve algilananin otesinde kalan belirsiz bir faktor. Ezeli, ebedi olup olmadigi ve sonsuz guclu, her seyi bilir olup olmadigi mechul. Bir kisi degil bu faktor. Hatta bilincli olup olmadigi da mechul.
4) Doganin icinde kalan, dogaustu olmayan bilincsiz bir faktor. Ornegin bosluktaki sanal bir parcacik, ya da simetri kirilimina sebep olan bir kuantum fenomeni
5) Somut evrenin ‘tumu’, ‘butunu’. (Panteizmin Tanri’si).
6) Tanri ‘mutlak gerceklik’tir.
7) Tanri ‘en yuce’, ‘en mukemmel’ ve mutlak olandir.
8) Evrenin bir yerlerinde yasayan somut bir varlik. Madde ve/veya enerjiden yapilma, gucu sonsuz degil ama bize gore gucu ve yetenegi o kadar fazla ki, bize neredeyse sonsuz gibi gorunuyor. Kendisi baska bir evrenden gelme, bu evrene sebep olmus ama ezeli degil. Ebedi de degil. Varligi uzun zaman sonra sona erecek.
Belki dusunulurse daha da akla gelir ama amacimiz acisinda bu kadari yeterli.
Bu tanimlar arasinda hangileri bizi baglar? Hangileri teizmin Tanri’sina yeterince yakindir?
1 numarali tanim teizmin Tanri’sina en yakin tanim elbette. Hatta teizmin Tanri’si denebilir bu tanim icin. Fakat bu anlasilmaz, noncognitivizm’in elestirilerine tabi bir tanim. Fakat bazi argumanlarin tanitiminda bu tanimi kullanmamiz gerekecek. (Ozellikle ‘materyalist apologetics’ ve ‘argument from correct choice’ icin. Bunlar icin 8 numalari tanimi da kullanmayi deneyecegiz bir egzersiz olarak, fakat tam uymazsa, asil tanimin bu 1 numarali tanim oldugu akildan cikarilmamali). Nitekim bu baslik altinda amac, argumanlarin tanitimi. Maksat Tanri’nin varligini tartismak olsaydi ve noncognitivizmi anlayan ve kabul eden biri ile tartisiyor olsaydik, o zaman bu tanimi kullanmazdik. Zaten Tanri’nin anlamsizligi konusunda anlastigimiz icin, asil soru bu durumda ne tavir takinilmalidir sorusu olurdu.
2 ve 3 numarali tanimlar fazla belirsiz. 2 numara, teizmin Tanri’sina nispeten yakin bir tanim ama noncognitivizm’den kacabilecek tanima benzemiyor. 3 numara ise bir ‘kisi’ olmadigi icin teizmin Tanri’sina yeterince yakin degil.
4 numara, teizmin Tanri’sina cok uzak bir tanim. Bu tanimda bahsedilen seyi bazi ‘deist’ler Tanri olarak niteleyebilir belki ama bir ‘teist’ boyle birseyi Tanri olarak ifade ediyorsa, tartismada cok koseye sikismis demektir.
5 numara, yani panteizmin Tanri’si, yine teist Tanri fikrine uzak bir fikir.
6 ve 7 numaralar, bazi teologlarin soz sanati kullanarak ve Tanri fikrini zihinsel muhakemelerden korumaya calisarak ortaya koymayi denedikleri, curutulmesi zor olacaktir gerekcesiyle kullandiklari belirsiz tanimlar ve yine teizmin Tanri’si degil bu tanimlarda ifade edilen seyler. (Her ne kadar bunlari kullanan din adamlari bunlar sanki teizmin Tanri’sini ifade ediyormus gibi soylemde bulunup dinleyicilerini uyutmaya kalkissa da).
8 numara geriye kalan son secenek. Her ne kadar bu da teizmin Tanri’sina tam benzemese de bazi acilardan benzer oldugunu dusunuyorum. Noncognitivizm tuzagina dusmeyecek, cunku bir kavram olmayi basarmis, hatta oldukca somut bir varlik tasviri haline gelmis bir tanim bu. Bu bazi argumanlari incelerken dayanilabilecek gecerli bir tanim olabilir, fakat elbette ki aklimizin bir kosesinde tutmakta fayda var ki bu tanim da teizmin Tanri’si degil.
Tabi her ne kadar 8 numara teizmin Tanri’si olmasa da, zaten isin basinda yaklasik bir tanim pesinde kostugumuzu, teist Tanri’nin tam taniminin zaten tutarli birsey ifade etmedigini soylemistik. Anlamsiz bir Tanri tanimini dikkate almak istemeyen, yani isin bu yonunu kavramis, fakat yine de din ve Tanri kavraminin toplumdan gelen izlerinden kurtulamadigi icin bu tarz kavramlara sempatisi olan, fakat noncognitivizm’in hedefi olacak turde gercek teist Tanri’larini tartismayi anlamli bulmayan, konuya daha bilimsel ve induktif gostergeleri dikkate alir sekilde yaklasan biri icin, bu tanim da benimsenebilecek secenekler arasinda kalabilir.
Kisacasi, kullanacagimiz tanimlar 1 numara ve 8 numara olacak.
1 numaranin anlamsiz oldugu malumdur, cunku kendisine atfedilen ikincil niteliklerin bile problemlere yol actigi gosterilebilecek bir Tanri kavrami bu. (Daha dogrusu kavram olma cabasinda bir kelime). Bu yazinin konusu argumanlari tanitmak oldugundan, sanki anlamliymis gibi bazi argumanlarin tanitiminda bu tanimi kullanacagiz.
8 numara ise ozellikle sunacagimiz bazi induktif argumanlari islerken isimize yarayabilir. Induktif argumanlar, mantiksal kesinlik degil, olasiliksal kanit veren argumanlar olacak. Yani Tanri’nin varolmama ihtimalinin varolma ihtimaline gore cok daha dusuk oldugunu gosterecek. Argumanlarin bu Tanri’nin varolmadigini kesin bir bicimde gosterememesi de bizi rahatsiz etmeyecek, cunku zaten bu tanimin aslinda teizmin Tanri’si olmadigini biliyoruz. Sadece yaklasik bir tanim kullandigimizin bilincindeyiz. (Peki o zaman boyle bir tanim ile ugrasmanin mantigi nedir denirse, gostermek istiyorum ki, sozunu edebilecegimiz bazi argumanlar, evrenin aslinda bu tarz Tanrisal figurlerden arinmis aciklamalarla daha bile iyi aciklanabilecegine isaret edecek, insanlarin bu tur Tanri figurlerine olan duskunluklerinin gereksizligini baska bir acidan gostermis olacak).
Materyalist ‘Apologetics’
Bu arguman, teist dunya gorusunun tutarsizligini ve kendi ic celiskisini cok guzel bir bicimde ortaya koyan bir pozitif ateist argumandir.
Arguman basit bir bicimde su sekilde formule edilebilir:
F, insanin zihinsel kavrayis yetenegi ile ilgili temel ozelliklerden biri olsun (ornek: mantik, bilinc, tumevarimsal induksiyon, vs).
1) F gereklidir, ya da gerekli bir kismi vardir
2) Eger teizm dogruysa, tum maddi evrenin yaraticisi olan ve tum evren uzerinde mutlak kontrolu olan bir Tanri vardir
3) Eger teizm dogruysa, tum maddesel evren bagimlidir (bir Tanri’nin arzusuna) ve hicbir kismi zorunlu olarak gerekli degildir
4) Eger teizm dogruysa, maddesel evrende gerekliligi zorunlu olan herhangi bir ozellik, veya bir ozelligin parcasi olan bir gereklilik mevcut degildir
5) Teizm yanlistir (1 ve 4’ten)
Teizmde, doganin simdiye kadar devam etmis sekliyle devam edeceginin bir garantisi yoktur. Buna ‘induksiyon’ problemi denir. (Induksiyon denen yontem, bir sey daha once n kere belli bir sekilde olduysa, n+1 inci ornekte de oyle olacagini beklemeye hakkimiz vardir diyen bir dusunce seklidir. Ornegin, simdiye kadar her sabah gunes dogduysa, yarin da dogmasini beklemem dogaldir). Eger bir Tanri varsa, induktif yontem gecerliligini yitirir. Tanri’nin oldugu bir evrende, yarin gunesin dogacaginin da bir garantisi yoktur, bir saniye sonra cevremizdeki herseyin yok olup, sadece bizim kalmayacagimizin da garantisi yoktur.
Yalnizca ‘self contained’, yani kendi icinden ibaret, materyalist bir evren doganin mantigini ve devamliligini garantiler. Cunku bu evren kendi icinden ibaret degilse, dis etkilere aciksa, ve disinda bu dogayla istedigi sekilde oynayabilecek bir Tanri varsa, doganin duzeni, surekliligi ve bildigimiz sekilde devamliligi garanti altinda degildir. Teist evren indeterministtir.
Teist evren sadece ‘self contained’ (kendinden ibaret) olmayan ve indeterminist bir evren olmakla kalmaz, ayni zamanda tamamen subjektiftir (Tanri’nin arzusuna bagli olarak). Boyle bir evrende herhangi bir bilgi, ‘Tanri vardir’ bilgisi de dahil olmak uzere, tamamen ‘kurgu’dur. Bu evrende bir teistin bir Tanri’nin varligini bildigi ya da varligina inandigini soylemesi de absurddur, cunku bu teistin herhangi birseyden bahsetmesi ve ne dedigini bilmesi bile olanaksizdir.
Tanri, eger varsa ve bu evrene icindeki herseyle birlikte sebep olduysa, mantik yasalarinin da ustunde olmalidir. Eger oyleyse, bu Tanri’nin mantiksal celiski yasasini ihlal edebilecegi anlamina gelir. Bir seyin ayni anda hem A, hem de non-A olmasini saglayabilir boyle bir Tanri. (Evli bir bekar, ya da daire seklinde bir kare gibi). Bu ise absurddur.
Eger Tanri varsa, ahlaksal kurallar da Tanri’nin onceden tahmin edilemez ve hicbir kurala bagli olmayan arzularina ve tercihlerine bagli olur, dolayisiyla, ornegin ‘zalimlik’ sirf Tanri iyi olmasini istiyor diye iyi olan birsey haline gelebilir.
Mesele, Tanri’nin A’yi non-A yapmasi veya zalimligi iyi yapmasi degildir burada dikkat ederseniz, Tanri bunlari yapmamayi secse bile, asil mesele bunun prensip olarak mumkun olmasidir. Bu bile tek basina, teist evrende mantik dahil herhangi birseyin gerekliliginin reddine yeterlidir.
Boyle bir durumda ne ‘bir sey ayni anda hem kendisi hem de zitti olamaz’ diyebiliriz, ne cevremizdeki dunyanin varligindan emin olabiliriz, ne kendimizin varligindan, ne de hatta dusunmekte oldugumuzdan emin olabiliriz. Boyle bir evrende hicbir kural yoktur, hicbir mutlak yoktur. Sadece sonsuz guclu ve subjektif bir varligin onceden ne olacaklari belirsiz arzulari vardir.
Boyle bir evrende, dusunmemiz, herhangi bir sonuca ulasmamiz, Tanri’nin varligini tartismamiz ya da herhangi birseye inanmamiz mumkun degildir.
Materyalist ve ateist bir evrende, bilgi vardir, deger ve amac vardir. Determinizm vardir, beklentiler vardir. Belli kurallar vardir. Karar vermede kullanilabilecek, dayanilabilecek birseyler vardir. Teizmin indeterminist evreninde ise bunlarin hicbiri mumkun degildir. Dusunme ve karar verme dahi mumkun degildir. Teist birinin “Tanri’ya inaniyorum” diyebilmesi icin bile yeterli bir dayanagi yoktur, eger dedigi gibi bir Tanri varsa.
Teistler, hem bilginin, degerlerin, amaclarin oldugu bir evren isterler, hem de nedenselligin dahi olmadigi, subjektif, kanunsuz, kuralsiz, indeterminist bir evren fikrine yol acacagini gormedikleri bir Tanri fikrine inanmak isterler. Bu ikisi ise birada olmasi mumkun olmayan seylerdir.
Teistler farkinda olmadan, dusunup hissedebilecegimiz, objektif bir evren yerine, indeterminist ve subjektif bir evren istemektedirler. Inandiklari sey, kacmak istedikleri seyin ta kendisidir. Tanri’ya evrene anlam ve amac kazandirmak icin inanmak isterler, fakat farkinda olmadan bunun tam tersine sebep olan bir inanci benimsemis olurlar.
Bu argumana teist teologlarin verdigi bir cevap, hicbirsey bilmelerinin mumkun olmadigini her ne kadar kabul etseler de, bu bilgiyi Tanri’nin onlara direk olarak verdigidir. Ya da kutsal kitaplarinin bu bilgiyi verdigi savi da getirilebilir teist tarafindan. Her iki durumda da, ayni problemden kacis yoktur, cunku bu dediklerinin dogrulugunu nasil bileceklerini de aciklayamazlar.
Goruldugu gibi, teizm biraz irdelendiginde, sacmaliklarla dolu oldugu acikca gorulen, kendi icinde tutarsiz, anlamsiz, akil ve mantik yoluyla kabul edilmesi olanaksiz bir dunya gorusudur. Bu yuzden inanc, ancak akil ve mantiga dayanmayan surecler ile yasamaya devam edebilir. Surekli soyleyip durdugum gibi, inancin akil ve mantikla ilgisi yoktur. Inanc, mantik disidir, fakat buna ragmen inanilir. Cok zeki insanlar da inanir, cunku olayin ne zekayla, ne akil ve mantikla ne de bilgiyle ilgisi vardir. (Sonucta bu satirlari yazan bizlerin de cogumuzun bir zamanlar inancli oldugu unutulmasin). Bu saydiklarimiz arasinda, sadece bilgi bir istisna, cunku bilgi arttikca aslinda inanc ihtimali azalacaktir, fakat onun haricinde saydigimiz diger faktorlerin etkisi daha az. Sonucta inanca sebep olan asil onemli faktorler, duygusal, psikolojik ve sosyal faktorlerdir. Bunlar ise bu basligin konusu degil.
Dogru Secim Argumani
Teizmin ne derece bilincli bir secim oldugu tartisilir aslinda. Nitekim bize gore ortalama bir inancli herhangi bir zihinsel muhakeme yoluyla ya da bilincli bir secim yoluyla inanmamaktadir. Fakat teizmi felsefi olarak bilincli bir sekilde savunanlar icin en azindan prensip olarak ayni seyi soyleyemeyiz. Her ne kadar onlar da yetistirilmelerinden gelen sartlanmalarin uzantisi ve rasyonalize edilmeye calisilmasi yoluyla inaniyorlarsa da, en azindan bu konular uzerinde daha fazla dusunup arastirma ve sorgulama yapmis kisilerdir ve bu kisilerin teizmi secerken bilincli bir secim yaptiklarini farzetmeye hakkimiz var.
Kisacasi, bu argumandan bahsederken teizmin bir ‘secim’ oldugunu kabul edecegiz. Cunku ortalama bir inancli bile, kendisine sorarsaniz dusunup zihinsel muhakeme yaptigini ve hur iradesini kullanarak teizm yonunde bir ‘secim’ yaptigini soyleyecektir. Onlara gore teizm dogru secimdir, ateizm ve diger teizm disi dusunceler ise yanlis secim.
Dogru secim argumani teist dunya gorusunun tutarsizligini gostermeye yoneliktir. Yani teizmin yanlis oldugunu degil, tutarsiz ve ic celiskili oldugunu gostermeyi hedefler.
Bu arguman ‘materialist apologetics’e benzer bir argumandir. Tanri denen varligin varsayilan nitelikleri sebebiyle, teist dunyada dogru secim yapmak icin gecerli bir kriter ve gecerli bir dogruluk prensibi olamayacagini gostermeyi hedefler.
Eger teist, Tanri’ya ve teizme inanarak dogru bir secim yaptigini dusunuyorsa, bu ortada bir ‘dogruluk’ prensibi oldugunun kabul edildigi anlamina gelir. Yoksa secimin gecerli oldugunu iddia etmek icin kullanilabilecek bir referans noktasi kalmaz.
Bu arguman su sekilde formule edilebilir:
1. Prensipler ve mutlaklar teist bir dunya gorusu ile tutarli kavramlar degillerdir. Cunku:
· Teizm Tanrisal nedensellik kavramini icerir
· Eger Tanrisal nedensellik varsa, evrendeki tum gercekler ‘mutlak’ degil ‘bagimli’dir (Tanri’nin arzusuna)
· Eger evrendeki tum gercekler ‘bagimli’ seylerse, hicbir prensip veya mutlak mumkun degildir
2. Herhangi bir secim, ‘dogruluk’ prensibi gerektirir
3. Teizm bir secimdir, dolayisiyla dogruluk prensibi gerektirir
4. Teizmi secmek kendi kendisiyle celiskili bir tutumdur (1 ve 3’ten)
Eger teistin Tanri dedigi varlik varsa, teistin hicbir seyden emin olmasi mumkun degildir. Evrende her sey bu varligin istekleri ve arzularina bagli oldugundan, ve her kural bu varlik tarafindan cignenebileceginden, teistin birseylere inanmak icin dayanacagi her turlu dogru bildigi bilgiden ve prensipten de suphe etmesi gerekir.
Tanri’nin onune kendisini yaniltacak veriler ve ipuclari koyup koymadigindan da emin olamaz teist. Belki de, Tanri var olmasina ragmen, varolmadigi sonucuna ulasmamizi istemekte ve her seyi ona gore ayarlamaktadir. Belki de bu ipuclarini iyi degerlendiren kisileri secmeye calismaktadir teistin Tanri’si ve koydugu ipuclarindan dogru sonuc cikarip ateist olanlari odullendirecek, digerlerini cezalandiracaktir. Eger Tanri varsa, teistin durumun boyle olmadigindan emin olmasina imkan kalmaz. Yani teist dunya gorusu bir secim yapmayi imkansiz hale getirir. Tutarli bir bicimde secim yapabilmeye imkan veren bakis acisi, ateist bakis acisidir. Cunku ateist bakis acisinda tum kurallari ve tum dogruluk prensiplerini cigneyip gecebilecek bir dogaustu varlik yoktur. Bazi prensiplere ve secim yapmada dayanilabilecek bazi referanslara yer vardir ateist dunyada.
Teistin ise, eger inandigi Tanri kavramini ve dunya gorusunu yeterince sorgularsa, inanci konusunda dogru secim yaptigindan emin olmasina imkan yoktur.
Yani teist bakis acisi tutarsizdir. Ic celiskilere sahiptir. Akil ve mantiga dayali sorgulama yoluyla, bahsedilen turde bir Tanri’ya inanmak mumkun degildir. Inanc ancak akil ve mantiga dayanmayan yollarla mumkun olabilir.
Transendent olusun absurdlugu
Teizmin Tanri’si ‘transendent’ ya da ‘askin’ bir varliktir. Bildigimiz fiziksel dunyanin ve uzay ve zamanin disinda, otesindedir. Onlara bagli degildir. Ezeli ve ebedidir, dolayisiyla zamana bagli degildir. Zamanin disinda ve otesindedir.
Peki ‘dusunmek’ ne demektir? Dusunmek gelecege ve gecmise dair olur. Zamansiz bir varlik nasil dusunebilir? Nasil plan yapabilir? Yaptigi planlari nasil degistirebilir, nasil uygulayabilir? Nasil gelecek tasarlayabilir? Nasil istek veya arzu duyabilir? Tanri’nin yaratmasi, bir seyi isteyip, sonra da ol demesi degil midir? Fakat istek ve arzu dahil, bahsettigimiz bu tur eylemlerin tumu, zamanin oldugu bir durum icin tanimli eylemlerdir.
Dunyayi ve evreni yaratmasi 6 gun almistir kutsal kitaplara gore. Bu gunden ne kastedildigine girmeyelim burada, farzedelim ki bu mecazi bir anlatim olsun teistlerin iddia ettigi gibi. Fakat anlasildigi kadariyla Tanri’nin istedigi seyleri yapmasi belli bir zaman almistir. Ayrica yine kutsal kitaplarda Tanri kati ile dunya arasinda meleklerin ne kadar surede seyahat ettikleri, vs turunde ifadeler oldugundan, tum bunlardan cikan sonuc, Tanri katinda da bir zaman oldugudur.
Zamansiz bir varlik, nasil zaman yasamaktadir? Teist iddia edilebilir ki, zaman bizim acimizdan vardir, bizim icin gecmistir, fakat Tanri icin degil. Fakat bunun tutarsizligi dusunen icin acik olmalidir. Tanri bu dunyaya mudahale ediyorsa ve bu dunyada zaman diye birsey varsa, kendi katinda zaman diye birsey olmayan bir varlik, zamana tabi bir dunyaya mudahale ederken dolayli olarak bir zaman yasamak zorunda degil midir? Zaman, bu tur bir iliskinin bir ucuna uygulanip, diger ucuna uygulanamayacak birsey degildir ki. En azindan bu bizim aklimizin alabilecegi birsey degildir.
Ki buradan da cikan sonuc zamansizlik diye bir kavramin insan aklina sigmayacak, yani aslinda sacma ve absurd bir kavram olmasidir. Bizim zihnimizin zaman diye birseyi yok farzederek calismasi mumkun degildir. Bu ise bahsedilen Tanri’ya atfedilen ‘transendent’ (askin) olusun absurdlugu ve bizim zihnimiz acisindan imkansizligi anlamina gelir.
Kutsal kitaplarin Tanrisi ayni zamanda bir ‘kisi’ dir. Fiziksel varligi olan bir insan oldugu kabul edilmez elbette cogu inancli tarafindan ama kutsal kitaplardan cikan Tanri kavrami en azindan bir ‘kisi’ ya da bir ‘birey’ dir.
Fiziksel kismi olmayan birseyin ‘birey’ olmasi da bizim icin anlasilmaz birseydir, ama isin burasini gecelim. Farzedelim ki bedensiz olus, ‘kisi’ olmaya engel degil. Fakat bir seyin ‘kisi’ kabul edilmesi icin minimum kriterler nelerdir? Bu minimum kriterlerin neler oldugu ya da olmasi gerektigi de belki tartisilabilir ama en azindan kisi olmak icin ‘varliginin bilincinde olmak’ ve ‘dusunmek’ gerektigi soylenebilir. Bu ikisi olmadan birseye kisi dememiz mumkun olmaz.
Fakat anladigimiz anlamda zaman ustu bir Tanri, dusunmesi mumkun olmayan bir Tanri’dir. Cunku dusunme gecmise ve gelecege aittir, zaman gerektirir. Zaman diye bir kisitlamaya tabi olmayan bir varligin bildigimiz anlamda dusunememesi, gelecek tasarlayamamasi gerekir. Dusunemeyen bir varlik, kendi varliginin bilincinde de olamaz. Dolayisiyla, boyle bir varligin anladigimiz anlamda bir ‘kisi’ olmasi mumkun degildir.
Kisacasi, teistlerin inandigi Tanri, anlamsiz, aklimiza sigmayan, absurd, sacma sapan bir varliktir. Boyle bir varliga akillarini kullanarak inandiklarini soylemeleri inanclilarin buyuk bir gafidir. Ufak bir zihinsel muhakeme ile bile insan zihnine sigmayacagi ve akil ve mantigimiza dayanarak varoldugu dusunulmesi imkansiz oldugu gosterilebilecek bir kavrama akil ve mantik yoluyla inandiklarini soylemeleri, inanclilarin bize gore affedilmez bir hatasidir.
Tanri’ya akil ve mantiklarina ragmen inandiklarini itiraf eden inanclilarla bir alip veremedigimiz olamaz. Fakat akil ve mantigin Tanri inancina goturdugu ve akla dayanarak inanmanin mumkun oldugunu soyleyen inancliya bu dusuncesinin gecersizligi, ve Tanri kavraminin aslinda akil disi oldugu, burada bahsettigimiz turde argumanlarla gosterilmelidir.
Olcek Argumani
Bu kesin argumanlardan biri degil. Tanri’nin varolmamasinin, varolmasina gore daha yuksek olasilikli oldugunu gosterecek, yaklasik argumanlardan biri.
Bu tur argumanlarin da pozitif ateizmde degeri vardir. Aynen bilimsel teorilerin kanitlanma surecinde oldugu gibi, birbirini destekleyen cok sayida kucuk kanit, destekledikleri fikrin guclenmesine sebep olur.
Bu argumanin cikis noktasi, Tanri’nin evreni insan icin yaratmis olmasidir. Insan evrenin yaratilisinin yegane sebebi degilse de, insan teist dunya gorusunde Tanri katinda cok onemli bir yerdedir. Hatta islam inancinda, Tanri insani yeryuzunde halife yapmis, melekler ve cinlerin dahi ustune koymustur. Yani insan, evrenin yaratilisinin onemli bir sebebidir.
Dogal olarak, buradan cikan beklenti, evrende yaptigimiz gozlemlerin bu paradigmaya uymasidir.
Yani eski yuzyillarda, bu dinlerin ilk ciktigi ve populer oldugu donemlerde halk arasindaki yaygin inanislarda oldugu gibi, dunya evrenin merkezinde olsaydi, dunyanin buyuklugu, evrenin onemli bir bolumunu kapsasaydi, insanlar dunyanin yaratilisindan hemen sonra yeryuzunde belirseydi, vs bu gozlemlerin dinlerin bakis acisina uydugunu dusunurduk.
Fakat gunumuzdeki bilgilerimiz cercevesinde, insan evrenin onemsiz bir ayrintisidir.
Dunya, evrenin ortasinda olmadigi gibi, cok onemsiz, siradan, alelade bir gezegendir. Gunes samanyolu galaksisindeki 300 milyar yildizdan biridir. Gunes sisteminin samanyolu galaksisinde ozel bir konumu yoktur. Samanyolu galaksisinin kendisi de gozledigimiz evrendeki 100 milyar galaksiden biridir ve siradan bir galaksidir.
Artik biliyoruz ki pek cok yildizin gezegen sistemleri vardir. Gunes bu acidan da ozel degildir. Astronomik gozlemlerden cikan sonuca gore, gunes sistemi hicbir acidan ozel bir yer degildir ve ozel bir yapida degildir. Gunes sistemini ve dunyayi olusturan maddeler, evrenin geri kalanini olusturan maddelerle aynidir ve bu maddelerin miktari da evrenin geri kalani ile kiyaslandiginda normal disi bir duruma isaret etmemektedir.
Ayrica, eski yuzyillardaki bakis acisinin ve yanlis inancin aksine, evren bizim duyamizdan inanilmaz derecede buyuktur. Gunese en yakin yildiz 4.3 isik yili uzakliktadir. Yani isik hiziyla gitsek bile oraya ulasmamiz 4.3 yil alacaktir. Dunyadan gorulebilen en uzak yildiz 3 milyar isik yili uzakliktadir. Evrenin isik hizindan dusuk bir hizla genisledigi dusunulurse ve evrenin bilinen yasi hesaba katilirsa, bildigimiz evrenin toplam buyuklugu 10 ile 30 milyar isik yili arasinda olmalidir.
Ayrica, dunya uzerinde insanin ortaya cikisi da cok yeni bir olaydir, elimizdeki bilimsel verilere gore. Dunyanin yasi 4.5 milyar yildir. Dunya uzerinde yasam 3-3.5 milyar yildan beri vardir. Cok hucreli yasam son milyar yilda ortaya cikmis ve 500 milyon yil kadar once cesitlenmeye baslamistir. Dunya uzerinde yasamin tarihinde sayisiz canli turu ortaya cikmis ve ortadan kalkmistir. Bilim adamlari simdiye kadar yasamis canlilarin %95’inin soyunun tukendigini soylemektedir.
Tum bu tabloda ise, bildigimiz insan, yani homo sapiens sadece son 100 bin yilda ortaya cikmistir. Hatta tarimin ortaya cikip, sehirlerin ve uygarliklarin kurulmasi son 10 bin yilin isidir.
Tum bunlardan cikan sonuc, evrende yaptigimiz gozlemlerin, teist dunya gorusunun gerektirdigi paradigma ile uyusmadigidir.
Tanri, insan icin yarattigi evrende, insani bu kadar onemsiz bir ayrinti haline getirmemeliydi.
Buradan cikan sonuc, teist dunya gorusunun buyuk olasilikla gecersiz oldugudur.
Occam’in usturasi
Adini 14. yuzyilda yasamis Occam’li Willian’dan alan “Occam’in usturasi” denen felsefi prensip, alternatif teoriler arasinda, baska hersey ayni kalmak uzere, daha basit olan aciklamanin secilmesi gerektigini soyler.
Bir kavram, aciklayiciliga birsey katmiyorsa, toplamadaki sifir gibi bir etkisiz elemansa, o zaman o kavrami ya da o faktoru aciklamaya katmaya gerek yoktur der bu prensip.
Bu prensibin Tanri kavramina uygulanis sekli soyle olabilir: “Evrenin sebepsiz veya kendi kendisinin sebebi oldugunu soylemek, Tanri’nin sebepsiz veya kendi kendisinin sebebi oldugunu soylemekten daha basit bir aciklamadir, dolayisiyla aciklayiciliga birsey katmayan fazlalik bir ifade olan Tanri kavramina ihtiyac yoktur”.
Suraya dikkat edilmeli ki, bu prensip dogru aciklamanin veya teorinin bulunmasini garantilemez. Sadece daha degerli teorileri daha degersizlerden ayirmaya yarar. Nitekim kesin gercegin bilinmedigi durumlarda yapilan aciklama girisimlerini ve teorileri kiyasliyoruz ve onlari birbiriyle karsilastiriyoruz.
Dolayisiyla, ‘bilimin tutumluluk ilkesi’ olarak da anilan bu prensip, daha sade ve basit aciklamalarin dogru oldugunu ve onlarin kabul edilmesi gerektigini soyleyerek, dogruyu bulma surecinde bilimin ve felsefenin onemli bir prensibi haline gelmistir.
Tanri konusunda da, Tanri’siz bir evren aciklamasinin teizmin evrenine gore daha basit ve tercih edilebilir olmasi sebebiyle, teizm aleyhinde sikca kullanilan bir arguman olmustur.
Ek argumanlar
Teizmin Tanri’sinin bazi tutarsizliklarini gosterecek bir arguman:
Tanri ezelden beri varsa ve kendisinden baska her seyi o yarattiysa, o zaman sahip oldugu bilgiyi de yaratmis olmalidir. Fakat kendi bilgisinden bagimsiz bir Tanri dusunulemez. O bilgisi eksik olursa, o zaten eksik bir Tanri olur, yani bildigimiz Tanri olmaz. Yani kendisiyle birlikte bilgisi de varolmus olmalidir. Bilgisi onun bir parcasi olmalidir.
Ama o da sorunu cozmuyor. Cunku Tanri belli bir anda kendisi disindaki her seyi yaratmaya karar vermistir. Bunu neden yapmistir? Ne degismistir? Farkli bir sey yapmasi icin, farkli bir durumun ortaya cikmasi gerekir. Bu ise Tanri disinda birseylerin degismis olmasi gerektigi anlamina gelir. Fakat Tanri’dan baska hicbirseyin olmadigi bir durum icin, Tanri’nin disindaki faktorlerden bahsedilemeyeceginden dolayi, bu degisikligin Tanri’nin icinden gelmesi gerekir. Yani Tanri degismis olmalidir. Fakat Tanri mukemmel oldugundan, degismemesi gerekir. Eger degisiyorsa, daha once mukemmel degildi, degiserek daha mukemmel hale geldi demektir. Fakat daha once mukemmel olmamasi da Tanri’nin tanimina uymaz.
Yani aslinda Tanri’nin yaratamamasi gerekir. Cunku kendinin degismemesi gerekir. Nitekim kendisi mukemmeldir. Mukemmel olan niye degissin? Eger degisirse, mukemmelliginden kaybediyor, daha az mukemmel bir hale geliyor demektir.
Diyelim ki daha az mukemmel hale gelmeye razi oldu ve yaratti, ki bunun icin de bir sebep gerekir, oyle degil mi? Yani cani mi sikilmistir da yaratmistir? Cani sikilirsa, oyle birseye Tanri denmez. Baska bir sebep varsa, herhangi birseyden etkilenecek bir kavram sonsuz guclu olmaz, aciz olur.
Bunun tek cikisi, Tanri sebepsiz yere yaratmistir demek olur. Fakat Tanri sebepsiz yere yarattiysa, o zaman nedensellik diye bir kavram gecersizdir demektir. Oyleyse beynimiz neden nedensellik diye bir kavram olmadan is goremiyor? Neden her seyin altinda bir sebep aramayi zorunlu goruyoruz?
Bu haliyle, yine geldigimiz nokta, her zamanki gibi Tanri’nin akil ve mantik disi olusudur. Bizim akil ve mantik sinirlarimiz icinde, boyle bir varliga yer yoktur. Boyle bir varligin varolmamasi gerekir. Ya bizim akil ve mantigimiz yanlistir, ya da boyle bir varligin varoldugu fikri yanlistir.
Bizim akil ve mantigimiz yanlissa, bizim herhangi bir sonuc cikarabilmemiz, fikir yurutebilmemiz, dusunebilmemiz ve herhangi bir seye inanabilmemiz mumkun degildir. Yani mumkunse de guvenilir degildir. Cunku dayanmak zorunda oldugumuz yegane yetimiz olan akil ve mantigimiz yanlistir.
Yani kisacasi, inancli arkadaslar, ya akil ve mantiklarini, ya da tanri kavramini reddetmek zorundadir.
Yukaridaki arguman Tanri’nin mukemmelliginden degil, ‘her seyi bilir’liginden yola cikarak da su sekilde gelistirilebilir:
Tanri’nin birsey yaratabilmesi icin, bilgisinde bir degisiklik olmasi gerekir. Ezelden beri bildigi bilgide bir degisiklik yoksa, ezelden beri yaptigi (yapmadigi) seyde de bir degisiklik olmamasi gerekir. Ama bir noktada Tanri yaratmistir. Yani bir degisiklige gitmistir. Bu demektir ki daha once bilmedigi birseyi bilir hale gelmis ve bu yeni bilgi onu yaratmaya sevketmistir. Bu yeni bilgi disaridan gelmis olmaz, cunku daha Tanri’dan baska birsey yok ortalikta. Oyleyse bu bilgi Tanri’nin icinden gelmistir. Ama oyle ya da boyle, sonucta Tanri yeni bir bilgi edinmistir. Ama Tanri yeni bilgi de edinememesi gerekir, cunku zaten ezelden beri her seyi bilmektedir.
Tanri fikrinin, daha ust Tanri’lar fikirlerine dayali bir tutarsizliginin gosterilmesi:
Tanri, Tanri oldugunu bilemez, sonsuz guce sahip olsa, ya da sonsuz guce sahip oldugunu dusunse bile.
Zaten Tanri’nin sonsuz guce sahip oldugundan degil, sonsuz guce sahip oldugunu dusundugunden bahsedebiliriz sadece. Cunku her zaman ondan daha ust bir Tanri’nin onu kandiriyor olma ihtimali vardir. Belki de daha ust bir Tanri, bizim Tanri’yi yaratmistir ve onun kafasina her seye kadir oldugu ve her seyi bildigi fikrini sokmustur. Bunu oyle bir yapmistir ki, bizim Tanri’nin birseylerin eksik oldugunu ve aslinda her seyi bilmedigini bilmesine imkan yoktur.
Bu olamaz demeyin. Eger sizin Tanri’niz olabiliyorsa, ve bizim aklimiza sigmamasina ragmen varolabiliyorsa, yani aklimiz ve mantigimiz geregi varolmamasi gerektigi halde yine de varsa, ayni sey bizim Tanri’miz icin de gecerlidir. O da pekala kendi zihinsel gucu ve kapasitesi dahilinde, kendisinden daha ustun bir guc olamayacagina, bunun mumkun olmadigina inaniyor olabilir, cunku onu yaratan daha ust yaratici ona ancak o duzeyde ve o sonuca ulasacak kadar zihinsel yetenek vermistir. (Ayni bizim Tanri’mizin bize yaptigi gibi). Dolayisiyla da, o Tanri’nin aynen bizim Tanri’nin varolup olmadigini bilemeyecegimiz gibi, kendisinden daha ust bir Tanri’nin varolup olmadigini bilmesine imkan yoktur.
Tek soyleyebilecegi, tum bildikleri ve tum zihinsel gucu cercevesinde, bunun mumkun olmadigi, yani kendisinden daha ust bir gucun varolamayacagidir. Ama bu bizim kendisi hakkinda cikardigimiz sonucun aynisi zaten.
Dolayisiyla, eger bizim aklimiza ve mantigimiza sigmiyor olusu ve aklimiz ve mantigimiz geregi Tanri’yi yok kabul etmemiz gerekmesine ragmen Tanri varsa, ayni sey bizim Tanri’miz icin de gecerlidir. O da kendisinin bir yaraticisinin olup olmadigindan emin olamaz.
O durumda da, ya sonsuz bir Tanri’lar zinciri olmalidir, ya da bu dusunce absurddur deyip daha ilk halkada, yani bizden bizim Tanri’miza geciste bu zinciri bitirmeliyiz.
Not: Ek argumanlar kisminda bahsettigimiz argumanlar, kendisi ezelden beri varolmasina ragmen, evreni sonradan yaratmis, hem ezeli, hem ebedi, hem sonsuz guclu, hem her seyi bilen, hem de bu niteliklere varolusunun basindan beri sahip olan bir varlik olarak tanimlanmis bir Tanri icin kullanilabilecek argumanlardir.
Sonuc
Pozitif ateizm her turlu Tanri kavraminin varolmadigini gosterme iddiasinda degildir. Tanri’nin nasil tanimlandigina bagli olarak, belli bazi Tanri tanimlarinin varolmadiginin gosterilebilecegini dusunur. Bunlar kutsal kitaplardan cikan teizmin Tanri’si, veya bu Tanri’ya yeterince yakin baska Tanri tanimlaridir. Ornegin, herhangi bir Tanri kavrami, evreni yoktan varettigi iddia edilen bir Tanri ise, bu tur bir Tanri’nin varolamayacagi muhtemelen en basit bazi bilimsel prensipler kullanilarak gosterilebilir, madde ve enerjinin korunumu kanunu gibi. Bilimin en temel ilkelerinden biri olan bu kanun, hicbirseyin yoktan var, vardan ise yok edilemeyecegini bize soyler. Dolayisiyla, bunu yaptigi iddia edilen bir varligin varolamayacagi, bilimin bu prensibine guvenebildigimiz olcude kanitlanmis kabul edilebilir.
Tabi burada, kanitlamanin ne oldugu ve ne tur kanitlari kabul edebilecegimiz konusunda da anlasmak gerekir. Inanclilar baska konularda gayet dogal bir sekilde kabul ettikleri kanitlama turlerini, ornegin bilimsel ya da induktif kanitlari, konu Tanri kavrami oldugunda kabul etmeme egilimindedir genellikle. Konu Tanri oldugunda mutlak kanit beklerler. Hatta mumkun olan en guclu kanitlar olan mantiksal kanitlar bile inancindan emin teistleri ikna etmeye yetmemektedir, cunku ornegin mantiga aykiri bir yonunun ortaya cikarilip gosterilmesi yoluyla varolmadigi kanitlanan bir Tanri kavrami icin, teist basitce “Tanri akil ve mantik ustudur” diyerek isin icinden cikmak isteyebilir. Halbuki akil ve mantik terkedildiginde sadece Tanri degil, her turlu dusunme ve beyin aktivitesi de terkedilmek durumundadir. Buna inanc da dahil olur. Dolayisiyla boyle bir tavir, binilen dalin kesilmesi olur, fakat sanal ortamdaki Tanri tartismalarinda sikca karsilastigimiz bir durumdur.
Sonucta Tanri kavrami veya genel olarak dini inanc temelini akil, mantik ve bilimden degil, daha cok psikolojik ve duygusal faktorlerden aldigindan, bu durum sasirtici degildir. Fakat Tanri kavraminin bilerek ve alenen akil, bilim ve mantik dunyasindan cikarilmasi da kolay birsey degildir inancli acisindan. Inanilan seyin akla ve mantiga uygun oldugu dusunulmek istenir.
Tipik teist Tanri anlayisina uymayan Tanri tanimlarinin ortaya cikisi da bu yüzdendir. Cunku teist zihnen kabul edebilecegi ve akil ve mantigi ile en azindan kendi kendisine savunabilecegi bir kavram pesindedir. Bu yuzden felsefi temelli olarak ortaya cikan ve curutulmesi nispeten zor Tanri anlayislari ile de karsilasilabilmektedir. Tabi pozitif ateist tavir acisindan bu durumlardaki en dogal yaklasim, bu bahsi gecen Tanri’nin teizmin Tanri’si olmadigi cevabidir.
Din kaynakli olarak degil, felsefe kaynakli olarak ortaya cikan her turlu yaratici spekulasyonu ile ilgilenmek durumunda hissetmez kendisini pozitif ateist. Nitekim pozitif ateizm, adi uzerinde ateizmdir, yani teizmin elestirisidir. Akla gelebilecek her turlu yaratici spekulasyonunun elestirisi degil.
Bir Cevap Yazın