Güvenilir Bilginin Sınırları
Güvenilir bilginin teorik olarak sınırı var mıdır? Güvenilir bir “metafizik” mümkün müdür?
Bu sorulara cevap verebilmek için “analitik yargı”, “sentetik yargı”, “a priori” bilgi, “a posteriori” bilgi ve “transendent” (aşkın) bilgi kavramlarını tanımlamamız gerekiyor.
“Analitik yargı”lar, öznesinde yüklemi içeren yargılardır. Örneğin “Her çemberin merkezi vardır” önermesi, analitik bir önermedir. Çünkü merkez kavramı, çember kavramı tarafından içerilir. Çemberin tanımı “Bir merkeze eşit uzaklıkta olan noktalar kümesi” dir. Yani merkez kavramı, çemberin tanımında zaten vardır.
Dolayısıyla, her çemberin bir merkezi vardır” dediğimizde aslında yeni bir bilgi vermiş olmuyoruz. Sadece öznede içerilen gizli bilgiyi açığa çıkarmış oluyoruz. Elbette ki bu tür bir yargının da yeri ve anlamı vardır. Örneğin matematikte bu tür yargılar çok kullanılır. Ya da “dedüktif” çıkarımın (“tumdengelimsel” çıkarım) kullandığı herhangi bir akıl yürütmede bu tür yargılar kullanılır. (Dedüktif çıkarım, genel bir prensipten yola çıkıp özel ile ilgili bir bilgiye, bir sonuca ulaşmaktır. Örneğin: Öncül-1: “Sağlıklı her insan nefes alır”, Öncül-2: “Ahmet sağlıklı bir insandır”, Sonuç: “Ahmet nefes alır”). Bu tür yargıların özelliği zorunlu olarak doğru olmalarıdır. Analitik yargılar ” a priori” doğrudur. Yani kanıtlanmaya ihtiyaç göstermezler. Çünkü fazladan bilgi kullanmazlar.
“Sentetik yargı”lar, öznelerinde yüklemi içermezler. Genel olarak, birbirlerinden bağımsız bilgileri birleştirirler. Örneğin “Babamın kazağı yeşildir” önermesi sentetik bir önermedir. Çünkü kazak kavramı zorunlu olarak yeşil olmayı gerektirmez. Kazaklar başka renk de olabilir. Yani burada birbirinden bağımsız bilgilerin (kazak ve renk) sentezi yapılmakta, ve yeni bir bilgi üretilmektedir. Dolayısıyla dışarıdan bilgi, “algı bilgisi” ışın içine girer. Fakat bir sorunla karşılaşılmaktadır, o da sentetik yargıların, birbirinden bağımsız bilgiler (ve algı bilgisi) kullanmaları yüzünden zorunlu olarak doğru olmamaları, “a posteriori” olmaları, yani doğrulanmaya ihtiyaç göstermeleridir. “İndüktif” çıkarımlar, (“tümevarımsal” çıkarım) normal olarak sentetik yargılar kullanır.
Dikkat edilirse, bilgi arttırmanın tek yolu sentetik yargı kullanmaktır ve onlar da doğrulanmaya ihtiyaç gösterirler. Bilimsel araştırmaların ürettiği yargılar sentetiktir. Bu yüzden bilim, sadece algılarımızla ulaşabileceğimiz dünyayla ilgilenir. Bunun da sonucu, bilimde, veya genel olarak bilgi dağarcığımızı arttıran ve bize yeni bilgi verme iddiasında olan herhangi bir bilgi edinme yönteminde, yargıların kanıtlanmasının zorunluluğudur.
Bu süreç içinde, elbette analitik yargılardan da yararlanılır. Fakat onların görevi yeni bilgi vermek değildir. Eski bilgiyi açığa çıkartmaktır. Eğer analitik yargıları yeni bilgi edinmede kullanmaya kalkarsak “döngüsel akıl yürütme” (circular reasoning) kullanmış oluruz. Yani bir kabul yapar, bu kabulden yola çıkar, döner dolaşır yine o kabulün içerdiği bilgiye ulaşırız. (Dinde bunun örneği çoktur).
Burada “transentent” (aşkın) bilgi ve “metafizik” in de tanımını yapmamız gerekiyor. Transendent bilgi, mevcut fiziksel dünyanın ve mevcut bilginin sınırlarını aşan bilgidir. Örneğin öbür dünya bilgisi transendent bilgidir. Yada evrenin dışında ne olduğu bilgisi transendent bilgidir. Metafizik ise, transendent bilgi ile ilgilenen bir felsefe alanıdır.
Fakat ünlü filozof Immanuel Kant’dan beri bilinmektedir ki, güvenilir bir metafizik bilgiye ulaşmak için “Sentetik a priori” yargılara ihtiyaç vardır. Yani yeni bilgi veren, fakat kanıtlanmaya ihtiyaç göstermeden doğruluğu bilinen yargılar. (Yukarıda ifade ettiğimiz gibi normal olarak sentetik yargılar “a posteriori” dir). Kant “Salt Aklın Kritigi” eserinde büyük ölçüde bu konuyu işlemiş ve sentetik a priori yargıların varlığını ve güvenilir bir metafiziğin mümkünlüğünü araştırmıştır. Salt akıl ile bilinebilen ve bilinemeyen şeyleri ayıklamaya ve ‘bilme’ eyleminin tecrübe öncesi koşullarını ortaya koymaya çalıştığı için, kendinden önceki, dogmatik metafizik geleneğini de büyük ölçüde yıkmıştır. Kendisi ve kendisinden sonra gelen başka filozoflar başka metafizikler kurmaya çalıştıysa da, Kant’ın başlattığı analizlerin devamı sonucunda, bugün metafizik diye bir felsefi alanın güvenilmezliği tüm filozoflar için açıktır.
Yani kısacası, doğaötesinin, ve dolayısıyla herhangi bir tür metafizik kavramın (tanrı, ölümden sonra hayat, evrenin ötesi, vs) sağlıklı ve güvenilir bir bilgisine ulaşılamaz.
Buradan açıkça dini bilgiye bel bağlamış kişilerin beklentilerinin boş olduğu sonucu çıkmaktadır. Fakat elbette ki, bu anlattıklarımızı anlasalar da, inançlı kesim bildiğinden vazgeçmeyecektir. Hala doğaötesinin güvenilir bilgisine “kalp gözü”, ya da “gönül gözü” dedikleri kavramlarla ulaşılabileceklerini düşüneceklerdir. Bunların toplumsal yaşam içinde geliştirdikleri psikolojik şartlanmalar olduğunun bilincine varmadan.
Bir Cevap Yazın