Bilim ve Din Sitesi


  • 05.14.2013
    Kitabımın gördüğü ilgi üzerine Cumhuriyet gazetesinin benimle yapmış olduğu yeni röportaj : Ateistlere Ayrımcılık Artıyor

    06.14.2012
    Kitabım Ateizmi Anlamak çıktı. Kitabı edinme seçenekleri için: Ateizmi Anlamak

    06.19.2012

    “İnanç Özgürlüğü Girişimi” / “Freedom of Religion or Belief Initiative” tarafından benimle yapılan röportaj bugün yayınlandı: Türkçe:İÖG İngilizce:FoRB

    01.12.2010

    Radikal gazetesinden Berrin Karakaş, bizimle Türkiye’de Ateizm üzerine yaptıkları röportajın küçük bir bölümünü şu yazıda yayınlamış: Türk Ateistler Rahatsız

    Röportajın tamamını şurada okuyabilirsiniz: Radikal röportajı

  • Din İle Alıp Veremediğimiz Ne?

    Gönderen 19/01/2018 14:35

    Bilmiyorum inançlı arkadaşlar dinlerle ve dinsel düşünceyle alıp veremediğimizin ne olduğunu merak ediyorlar mı, veya anlıyorlar mı. Tahmin edebiliyorum ki, bizlerin dinlere olan tavrı onlara çok katı, önyargılı ve geçersiz temellere oturtulmuş gibi görünüyor olmalı. Muhammed ile, İslam’la, insanların ibadet etmesiyle ne alıp veremediğiniz var diye sorduklarını duyar gibiyim. Onlar son derece masum gördükleri tüm bu inanç ve aktivitelere karsı gösterildiğini düşündükleri tepkileri çok katı, önyargılı ve gereksiz görüyorlar mutlaka.

    Bu yüzden, en azından kendi şahsım adına, asıl sevmediğim ve karşı çıktığım noktanın ne olduğunu örnekleriyle açıklamak isterim. Benim kişisel olarak eleştirdiğim nokta, ne ibadetler, ne inançlar, ne de masum görünen herhangi bir şey. Ben inançlının mentalitesiyle ilgiliyim. Problem yaratan faktörün “düşünce biçimi” olduğu, dinsel inancın ister istemez içinde taşıdığı ve farkında olmadan önerdiği bu “düşünce biçimi”nin anti bilimselliğe yol açtığı ve bu yüzden de kendisiyle savaşılması gerektiği kanısındayım.

    İnançlı için, dinsel bilgi doğru olduğundan, bilimle de çelişmemesi gerekir ve dolayısıyla ortada bir sorun olamaz. Eğer çelişirse, asıl referans dini bilgi olduğu için, bilimsel bilgi reddedilecektir. Bilimsel bilgi insan yapısı olduğundan, insanlar da hata yapabildiğinden, bilimsel bilginin reddedilmesi inançlı için dinsel bilginin reddedilmesinden çok daha kolaydır. Bunun bolca örnekleri de vardır. Bilinen en meşhur iki örnekten biri, dünyanın düz mü, yuvarlak mı olduğu tartışması; bir diğeri de son 150 yıldır süregelen evrim teorisi tartışmasıdır. Ayrıca evrenin 6 günde yaratılması, dünyanın yaşının 6000 yıldan fazla olup olmaması, vs. gibi pek çok başka konuda da bilimsel bilgiyle dinsel bilgi arasında çelişki ortaya çıkmaktadır.

    İnançlının bu tür çelişkiler ortaya çıktığını ilk otomatik tepkisi, bilimsel bilginin reddi olmaktadır. Fakat eğer bilimsel bilginin doğruluğu çok açıksa, veya zamanla açık hale gelirse, ancak o zaman bilimsel bilgiyi mecburen kabul edip, bu sefer, bu yeni bilgi ışığında dinsel bilgiyi farklı yorumlayarak, ortadaki çelişkinin üstünü örtmektedirler.

    Fakat, eğer eninde sonunda doğru ortaya çıkıyorsa, o zaman problem ne diye sorulursa, problem açıktır. Dinsel düşünce, bilimin ortaya çıkarttığı bulgular kendi bilgileriyle çeliştiği surece, bilimsel bilginin gelişip yaygınlaşması ve toplumda kabul görmesi için bir engeldir, bilimsel bilgiye gösterilen bir dirençtir. Bu ise doğrunun anlaşılması ve kitlelere öğretilmesinde bir engel, bir pürüz, hatta pürüzden de öte, ciddi bir direnç ortaya çıkartmaktadır.

    Ve bilimsel bilgiyle dinsel bilginin çeliştiği noktaların sayısı, zannedilenin çok üstündedir. Din, insanlık tarihinin önemli bir bölümünde insan hayatinin önemli bir parçası olduğundan, günlük hayatın pek çok noktasına girmiş ve pek çok ayrıntıyla ilgili tespitlerde bulunmuştur. Bu ayrıntıların tümü kutsal kitaplarda yer almadığından, pek çok nokta dinsel söylemle karışık bir toplumsal gelenek olarak topluma yerleşmiştir ve dinsel söylemle alakaları belirsizdir. Örneğin akraba evliliği konusundaki tutumlar, temizlik ve hijyen alışkanlıkları, vs. gibi günlük hayatin parçası olan pek çok konuda, açıkça kutsal kitapların söylemi olmayan durumlarda, bu kutsal kitaplardan tarih boyunca güç almış din adamlarının, zamanla pek çoğu gelenek halinde topluma yerleşmiş söylemleri mevcuttur.

    Bu noktalarda çağdaş bilimsel bilgiyle bir çelişki ortaya çıktığında, halkın bunları düzeltmesi biraz daha kolay olmaktadır. Ne de olsa, konu dinin özündeki bir bilgi değil, daha çok “gelenek” türünde bir bilgidir. Fakat, sonuçta bu da bir dirençtir ve gelenek haline gelmiş, dinle karışık olarak topluma girmiş bu alışkanlık veya yanlış bilgilerin düzeltilmesi de oldukça zordur.

    Kısacası, özetle din ve dinsel bilgi, değişimin önündeki bir engeldir ve bir dirençtir. Çünkü dini söylem Tanrısal olduğu düşünülen kesin bilgilere dayanır. Değiştirilmesi için getirilmiş şeyler değildir. Fakat sonuçta bu bilgiler Tanrısal değil insan yapısı olduğundan, üstüne üstlük binlerce yıl öncesinin bilgisini ve dünya görüşü olduklarından, sıkça yanlış çıkmaktadırlar, ve bundan kaynaklanan çatışmalar, insanlığın gelişiminin önünde engel oluşturmaktadır. Dini inancın birinci ve en büyük zararı buradadır.

    Dinin bir diğer zararı, düşünce alışkanlığı olarak, bilimsellikle bağdaşmayan bir düşünce biçimine insanları alıştırmasıdır. Bilimde yargılar deneyden (testten) sonra yapılır. Testin sonucuna göre yargılar ve fikirler gerekirse değiştirilir. Dinsel düşünce tarzında ise, doğru bastan belli ve verilmiş olduğundan, yargı deneyden (testten) önce yapılır, ve testin sonucu, bu yargıya göre yorumlanır. Eğer bu prensibe beyninizi alıştırırsanız, başarılı bir bilimsel zihin geliştirmeniz mümkün değildir. Beyniniz her zaman doğrunun ne olması gerektiği konusunda baştan kendisini şartlandırmış olacaktır.

    Hatta dini inancın bununla bağlantılı bir başka problemi, bu sebeple, yeni bilgi arama ve araştırma konusunda ortada bir motivasyon bırakmamasıdır. Öyle ya, eğer doğrular zaten belliyse, niye şüphe edip gerçekten doğru olup olmadıklarını araştırmaya kalkayım? Niye deney, gözlem yapıp asıl doğrunun ne olduğunu ortaya çıkarmaya uğraşayım? sonuçta en temel doğrular bize zaten verilmiştir. Allah’ın bütün canlı türlerini bir defada yarattığına inanıyorsam niye fosilleri inceleyeyim, niye doğayı, ekosistemleri inceleyip anlamaya çalışayım?

    Dini inancın bu aynı sonuca yol açan bir başka yönü daha var. O da, asıl hayatın öbür dünyada olması konusu. Öyle ya, eğer bu dünya faniyse, asil hayat, sonsuz süreli olarak öbür dünyadaysa ve bu dünyadaki maksadımız, bir imtihandan geçip öbür dünyaya hazırlanmaksa, o zaman milyonlarca çeşit böcek türünü sınıflandırmak için, veya yer kabuğunun tektonik yapısını incelemek için niye vakit harcayayım? Onun yerine Allah’ı düşünür, ibadet ederim, iyi bir dindar olup öbür dünyadaki yerimi garantilerim. Dolayısıyla, dinsel inancın, bilimsel araştırma için motivasyon yaratmaması konusundaki bir diğer önemli faktör budur.

    Elbette pratik hayattan çıkan, bilimsel araştırmanın gerekliliği yönündeki ikna edici gözlemler, dini liderleri de halkı bu konuda motive edecek şeyler söylemeye itmiştir. Bu yüzden bilimsel çalışmalar sözlerle özendirilir ve motive edilir. Fakat bu tür çalışmaları gerçekten yapmaya insanları yönlendirecek psikolojik faktörler (merak, gerçeği bilmiyor olmak, vs.) ellerinden alındığından, insanların elinde bu tür araştırmalar konusunda gerçek bir motivasyon kaynağı kalmamaktadır. Peki buna rağmen, zamanında İslam dünyasında nasıl bilimsel gelişme olmuştur, nasıl matematikte, vs gelişmeler kaydedilmiştir diye sorulabilir.

    İsin aslı, İslam dünyasında, iddia edildiği düzeyde güçlü ve önemli miktarda bilimsel çalışma olmamıştır. İslam dünyası daha çok eski yunanda elde edilmiş bilgiler ve bunların yazıldığı kitapları korumak ve sonraki çağlara aktarmak işlevini üstlenmiştir. Matematikte, astronomide, vs. yapılan belli bazı buluşların sebebi ise, bilimdeki gerçek motivasyon kaynağı olan “gerçeği bulmak” değil, eldeki dinsel doğmanın doğruluğunu göstermeye yönelik delil elde etmektir. Bu yüzden gelişmeler, daha çok matematik ve astronomi gibi, Allah’ın yüceliğine pay çıkarılabilecek veriler ortaya çıkaran alanlardadır. Ki bunların da miktarı sınırlıdır. Ayrıca, bu gelişmeler, dini inancın ve yaşam biçiminin toplumsal yaşamın tamamına henüz çok güçlü bir biçimde nüfuz etmediği dönemlerde veya bölgelerde ortaya çıkmış gelişmelerdir. İslam dini, yayılmasını sürdürdüğü dönemlerde, genellikle o çağ için önemli sayılabilecek miktarda özgürlük bırakmıştır eline geçirdiği topraklar üzerinde. Bilim ise özgür ortamda yeşerir. Ne zaman ki din ve dinsel düşünce, hayatin tüm noktalarına nüfuz etmeye başlamıştır ve statikleşmiştir, o zaman her türlü bilimsel gelişmenin de artık önü tıkanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, dinsel düşünceyle alıp veremediğimiz nokta, bilime, bilimsel düşünceye ve gelişmeye zarar vermesi sebebiyledir. Yoksa masum ibadetler veya iyi ahlaki yücelten söylemlerle doğrudan bir alıp veremediğimiz yoktur.

    “Din İle Alıp Veremediğimiz Ne?” için bir cevap

    1. tolgahan dedi ki:

      peki insanın ruh hali veya dışatıya yansaıttıgı davranışların bilimle ve ya dinle acdıkalamsı nasıl olacak bilim olarak açıklarsak sıradan etkenlerden çok en basiti soludugumuz havadan bile elektrik kaparak bi anda davranışlarımız degişebiliyo bi anda gülerken aglayabiliyoruz ,
      e dinen acıklarsak,insanoglunun bi kaderi var bi aklı bi fikri var fakat her şeyi dine bagladıgında sadece dışardan yönetilen kukla gibi oluyor ama dini olarak yaptıgı herşey manevi huzur veriyor onlara gercegi araştırmak istemiyorlar sadece belli gelmiş kalıplaşmış şeyleri yapıyolar o bilgilerin geldigi kaynaklar inanıyorlar ve sonuç olarak insanlara denilseydi sıradan bi felsefe kitabı senin inancın olacak dini olarak onun gerçeklerine inanacaksın inanırlarmıydı? bence inanmışlar bile şu bende dahil hz. muhammed(sav) yolunda ilerleyen fakat ilim ile bilimi tartıya koyanlardanız ve insanoglu çıkarcı yaratıldıgı için ilimden ve bilimden sadece kendisi için iyi olanı alıyor terettüd yaşadıgı şeyi kabul bile etmiyor. bi nevi çıkar ilişkisi ibadetimi yapayım cennete gideyim gibi benlik düşüncesine kapılmak gibi yanlış bi düşünce yoktur kalben yaptıgın ibadet görsel olarak yaptıgın ibadetten daha hayırlıdır

    Bir Cevap Yazın

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir